"MÜNÂFIKLAR" (500. Nağme - 19 Şubat 2016)
Muhterem
Fethullah Gülen Hocaefendi özetle şu hususları dile getirdi:
*Izdırap en duru ilham kaynağıdır. Izdırapsız sinelere sine denir mi, bilmem!
.. Izdırap duymayan bir kalbi “bir lokma et” diye sokakta salya atıp gezene atmak lazım!.. Âlem-i İslam’ın Haçlılar dönemindekinden daha fazla muzdarr, perişan, mağdur, mazlum haline geldiği bir dönemde, bunun ızdırabını duymayan bir kalbin bir lokma etten farklı yoktur. Evet, hiç olmazsa günde birkaç saniye, birkaç dakika, birkaç saat, peşi peşine birkaç gece başını yere koyup kendi küçüklüğünü, Ulular Ulusu’nun büyüklüğünü dillendirerek O’na iç dökmeyen bir kalbin sokaktaki birilerine atılacak bir lokma etten farkı yoktur.
*
Bazen dudağın geriye gitmesinin bile haram olduğu anlar olabilir. “Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan /
Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan!” diyor M. Akif.
Yine şöyle sesleniyor: “Zevke dalmak şöyle dursun, vaktimiz yok mateme! / Davranın zira rezil olduk bütün bir âleme!” Zannediyorum, Haçlı seferleri döneminde dahi İslam dünyası bu kadar perişan, bu kadar derbeder, bu kadar yalnızlaştırılmış ve bu kadar problemler sarmalı içinde kalmamıştır.
*Bir ayet-i kerimede münafıklar şöyle tavsif edilmiştir:
وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ أَنّٰى يُؤْفَكُونَ
“Sen onları gördüğünde kılıkları-kıyafetleri karşısında hayrete düşer (ve bunları bir şey zannedersin); konuşmaya kalktıklarında (kendilerini dinletirler), sen de dinlersin. (Ne var ki bu kimseler, ruh dünyaları itibarıyla) içleri bomboş kuru kütükler gibidirler. Her sesten ürker, her sayhadan pirelenir ve her şeyi aleyhlerinde sanırlar. Düşmandır onlar. Onlardan sakın.
Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hâle geliyorlar?” (Münâfikûn, 63/4)
*Münafık eğer güçlü ise, hasım kabul ettiği cepheyi hem kendinin, hem sistemin, hem bütün insanlığın düşmanı gibi gösterir.. gösterir ve değişik vehimlerle, ihtimallerle zihninde mahkum ettiği bu mevhum cephe insanlarını hemen bitirmek veya bitirtmek ister: Çığırtkanlık yapar, iftiraya tezvire başvurur, moda tabiriyle yargısız infazlarda bulunur ve ne yapıp yapıp onların hakkından gelmeye çalışır.
Hele bir de medyatik gücü varsa, o ipe-sapa gelmeyen vehim ve kuruntularıyla haftalarca, hatta aylarca kamuoyunu meşgul eder, hem öyle bir eder ki, yığınlar artık başka şey düşünemez hâle gelirler. Eğer güçsüz ve bunları yapabilecek durumda değilse, vehimlerinin bağrında besleyip büyüttüğü o düşman kampı karşısında, riyâdan tabasbusa, tabasbustan da aldatmaya her türlü melânete başvurur, her zaman iki yüzlü davranır –birkaç yüzlü de denebilir–. Ve kafasında kurduğu vehmî cepheler arasında sürekli gelgitler yaşar, herkese ayrı bir yüz gösterir ve tipik bir yüzsüzlük örneği sergiler.
*Münâfıkların önderi
Abdullah İbn Übey İbni Selül idi. Kendisini öyle gizlemişti ki onun münafıklığını çok iyi birer mümin, birer büyük sahabi olan öz oğlu ve öz kızı dahi bilememişti. Peygamberimizin hicretinden önceki liderlik konumu sarsıldığı için, ömrünün sonuna kadar O’nu çekemedi. Her fırsatta mü’minler arasında fitne çıkarmaya çalışır, onların kuvve-i maneviyelerini kırmaya uğraşır, günümüzdeki moda tabirle sürekli algı operasyonları yapardı.
*Münafık hemen her zaman, içten içe güm güm gümler ve mevhum hasımları için ne komplolar ne komplolar plânlar.. plânlar da, hasım kabul ettiği kesim veya kimselerin sıkıntılı hâl ve kritik durumlarında gerçek niyetini hemen ortaya koyuverir. Sonra da başkalarının, “hüsnüzann”a binâen ardına kadar açık bıraktıkları kapıdan içeriye girerek akla-hayale gelmedik kötülüklerin hepsini yapar. Bundan dolayıdır ki, Kur’ân-ı Kerim münafığın sukutunu anlatırken şöyle buyurur: “Şu kesindir ki münâfıklar cehennemin en alt katındadırlar. Onları oradan kurtaracak bir yardımcı da bulamazsın.” (Nisâ, 4/145)
*Bir saksağan farkına varmadan kendisini bülbül veya tavus kuşu zannedebilir. Maalesef günümüzde saksağan olduğu halde kendini tavus kuşu zanneden -bağışlayın- çok densizler var. Heyhat ki, İslam dünyası Haçlılar döneminde Haçlılardan çektiğinin ötesinde bu türlü saksağanlardan çekiyor.