1999 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1999 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
0 com

iksir - Ay

0 com

Randy Greif & Robin Storey

0 com

Brian - We Close 1-2 (Elefant Records, 1999)


Düğme

Hayatta zor anlar vardır. Geçen hafta düğmemin koptuğu an da bunlardan biriydi. Dikiş dikmeyi beceremem. Hiç öğrenemedim. Üstelik meret bu sefer en olmayacak yerde, en olmayacak şekilde koptu. Öyle kalabalık bir otobüsteydim ki, nereye uçtuğunu bile göremedim.

Neyse ki Beşiktaş kara suları içindeydim. Beşiktaş’ta biliyorsunuz denizaltı bile arasanız var. Öyle bir semtimizdir yani. Bence yasaklanmalı. Çünkü insanı her şeye çare bulunabileceği yolunda yanlış fikirlere sevk ediyor.

Bu sefer çareyi nerede bulabileceğime dair bir fikrim vardı. Ne aradığını bilen insanların kararlılığı ile yürümem beklenirdi aslında. Ama elbisemin düğmesi çok biçimsiz bir yerden kopmuştu. Onun için sırtımı duvara vererek mesleğe o gün başlamış bir gizli ajan edasıyla hedefe doğru sinsi sinsi ilerledim.

Tuhafiyecide beni tuhaf bir kadın karşıladı. İnsan işine ancak bu kadar yakışır, diye düşündüğümü hatırlıyorum. “Düğmeniz kopmuş,” dedi makyajla irileştirilmiş gözlerini daha da açarak. Bir şeye baktığında önce eksikleri fark eden insanlara pek güvenmem. Bilgisi gözle görünen şeylerle sınırlı pratik kişilerdir bunlar. Bu kadın da öyle birine benziyordu. Kopmuş düğme meselesine parmak bastıktan sonra, “bacaklarınız çarpık, saç kesiminiz berbat, ha bir de kaşlarınız birbirine fazla yakın” demesini bekledim.

Ama o hızla bir takım kutuları raflardan indirmeye başladı. Onları bir süre dalgın dalgın karıştırdıktan sonra, bana bir düğme uzattı. Evet, belki bir teorisyen sayılmazdı, ama işinin ehli olduğunu teslim etmek gerekiyordu. Düğmeyi eliyle koymuş gibi bulmuştu. Çünkü muhtemelen eliyle koymuştu. Fakat böyle şeylere pek de takılmamak lazım aslında.

Önemli olan düğmenin bulunmuş olmasıydı. Hemen oracıkta dikmek istedim. Dükkan fazla kalabalıktı. Çıkmak için can atıyordum. “Soyunmadan olmaz,” dedi kadın yine gözlerini açarak. Bu sefer gerçekten korkmuş gibi görünüyordu.

Telaşımdan en basit şeyi akıl edememiştim. İlik öyle ters bir yerdeydi ki, elbiseyi çıkarmadan düğmeyi dikmem mümkün değildi. Çinli bir jimnastikçi olsaydım belki. Ama değildim. Tuhafiyeci kadın da bunun farkındaydı. Sürmeli gözler kısılıp beni küçümseyerek süzdüler. Teori falan bir yere kadar, der gibiydiler. İnsanın pratik zekası olmayınca böyle apışıp kalırdı işte. Ben kendimi ne zannediyordum?

Yaptığım aptallıktan öyle utanmıştım ki, çengelli iğne istemek bile aklıma gelmedi. Düğmeyi cebime koydum. Yenilmiştim. Kabul etmek gerekiyordu. Parayı tezgahın üzerine bırakıp kapıya doğru yürüdüm.

Fakat tam o sırada, kırlaşmış saçlarını “a la garson” modeli kestirmiş bir teyze beni kemerimden yakalayıverdi. Ne olduğumu anlayamadan, kendimi neredeyse kadının kucağında buldum. “Dur gitme, ben dikerim,” dedi bana. Sesinde bir görmüş geçirmiş bir subayın otoritesi vardı. Tuhafiyeci de bunu hissetmiş olacak ki, isteksizce iğneyi ipliği hazırladı. İki dakika içinde düğmem dikilmiş, kriz çözülmüş, hayat yeniden normale dönmüştü.

Otobüste yeni dikilmiş düğmemi elimle yoklarken, bu küçük olaydan neden bu kadar etkilendiğimi düşündüm. Dalgacı halim uçup gitmişti. Hatta bir yavaşlık gelmişti üzerime. İnsanın beyni kimi anıları çekip çıkarmak için yüksek devirde çalışmaya başlayınca bazen olur bu. Hareketleriniz ağırlaşır.

Teyzenin buyurgan sesinde, düğmeyi dikerken beni evirip çevirmesinde, kıpırdanmamam için ikaz edişinde tanıdık bir şey vardı. Unuttuğumu sandığım bir yakınlıktı bu. Çocukken pantolonumun dizi yırtıldığında, astarım söküldüğünde ya da cebim delindiğinde (hep tıka basa doldurduğum için bu sonuncusu çok sık olurdu) annem ya da anneannemin beni önlerine oturtup sökülen yeri nasıl onardıklarını hatırladım.

Annem bu alışkanlığı ben yetişkin bir kadın olduktan sonra da sürdürdü. Direnir gibi yapsam da, bu dikiş teranesi aslında hoşuma giderdi. Anneme fiziksel olarak yakın olabildiğim nadir anlardan biriydi. İşi bittikten sonra o sırtımı okşayarak “hadi bitti, kalk bakalım” derdi, ben de bazen lafı uzatır onun dizinin dibinde azcık daha oyalanırdım. Artık kaybedilmiş bir çocukluğun sıcaklığında biraz daha durabilmek için.

Çocukluk denen şey en nihayetinde anne hasreti değil midir?

Benim hasretim de tuhafiyecideki teyzenin temasıyla uyanıp başını kaldırmıştı. Düğmem dikilirken belli ki başka dikişler açılmıştı. Çoktan unuttuğumu sandığım dikişlerdi bunlar.

Annemin tamir edebileceği dikişler. Burada olsaydı eğer.


Meltem Gürle / 13. 05. 12 / BirGün gazetesi





Brian - We Close 1-2 (1999)

 A1We Close 1-2
A2Cabaret Band (Demo)
B1Light Years
B2Under The Floorboards


Limit Doldu / "limit has been reached"


Limited Download: 21
0 com

Tram - Heavy Black Frame (Piao! 1999)



Kolektif depresyon sessizliği

İnanmayacaksınız ama bir süredir içimde kelimeler bitti. Uzun bir suskunluk arzusu taşıyorum. Üstüme doğru gelen onca bilgi, onca haber, onların oluşturduğu sayısız duygu ve bütün bunların beni sürükledikleri değişken ruh hallerinden yoruldum galiba...

Böyle kelimelerden sıkılmış bir günümde yazı yazmak için bilgisayar başına oturunca aklıma John Cage’in 4’ 33’ adlı sessizlik performansı geldi. 1952 yılında müzisyen John Cage herkesi şaşırtan bir sessizlik bestesi ile çıkmıştı izleyicilerin önüne... Bu şaşırtıcı bestenin sonraları çok tartışılan ve müzik tarihine mal olan ilk performansı David Tudor tarafından 1952 Ağustos’unda Woodstock, New York’ta gerçekleştirilmişti. Tudor sahneye çıkarak piyanonun başına oturmuş ve kapağı kapatarak parçanın başladığını işaret etmişti. Bir süre sonra, birinci bölümün sonunu ifade etmek için kapağı açıp kapamış ve bu hareketini ikinci ve üçüncü bölümler için de tekrarlamıştı. Parça boyunca Tudor tek bir nota bile çalmamış, kasıtlı bir ses çıkarmamış ve bir kronometre tutarak sadece nota kağıtlarını çevirmişti. Bu performansın yarattığı büyük tartışmanın ardından şöyle demişti John Cage:

“Bir noktayı kaçırdılar. Sessizlik diye bir şey yoktur. Sessizlik diye düşündükleri şey rastlantısal seslerle doluydu, ancak onlar dinlemeyi bilmiyorlardı. Birinci bölüm boyunca dışarıdaki rüzgârın kımıltılarını duyabilirdiniz. İkincide, yağmur taneleri damda pıtırtıya başladı. Üçüncüdeyse insanlar bu kez kendileri konuşmaya, dışarı çıkmaya ve bu sırada türlü, ilginç sesler çıkarmaya başladılar.”

John Cage kadar sanat cesareti taşısam ya da Tarık Günersel gibi bir tarzım olsa bu hafta boş bir köşe sunmak isterdim size. O boşluğa bakıp düşünmeniz için... O düşünceler sizi şaşırtan beyazlığı ne güzel doldururdu kim bilir?

İçimde kelimeler tükendi dedim ya, bunun üzerine düşünüp duruyorum şimdi... Gündemi, haberleri filan takip etmek istemiyorum bir süredir. Geçenlerde yazmakta olduğu gezi kitabı için benimle söyleşi yapan Amerikalı yazara da öyle dedim. “Bana Kıbrıs müzakerelerini soruyorsunuz ama ben onlarla ilgilenmiyorum ki. Bir şirket kurma pazarlığını andıran bu toplantılar en baştan içimi acıtıyor. Bir ülkenin geçmiş yaralarını iyileştirme, yeni bağlar kurup barışma, ülkenin insanlarının da aktif katılımıyla oluşacak bir barış süreci, yeni bir hayat tahayyülü göremiyorum. Buna bezginlik diyebilirsiniz ama benim için adı sadece sessizlik. Bu rahatsız edici gürültüye, ait olmadığım anlayışa ve dile katılmadan yeni yollar arama çabası...”

Birileri bunu bir çeşit sinizm, sorumluluktan kaçma kaypaklığı olarak görebilecektir ama hayat, ta çocukluktan itibaren bize alıştırıldığı gibi sadece Kıbrıs Sorunu demek değil. Aslında Kıbrıs Sorunu da görüşmeler demek değil. İki insan arasında da bir mikro modelini görebileceğimiz bazı gerilimler, duygular, korkular, ihtiraslar, yıkıcılığa ve yapıcılığa dair dürtüler ve insan olmaya dair her türlü durumla ilgili...

Çok acılar yaşanmış, ölen ölmüş giden gitmiş ama yine de hayat sürüyor. Geçmişin onca ağırlığını ve geleceğin belirsizliğini taşıyarak sürüyor ama... Geçmişle yüzleşilip bir gelecek projesine sahip olunmadan düze çıkmak mümkün mü?

Belki de en baştan yanlış olanı düşünmek lazım. Sistemin kendisi barışı inşa edebilecek bir sistem değil ki... Sistemin yarattığı insan tipi barışı kucaklayacak bir insan tipi değil ki... Kıbrıs sorunu bir kapitalizm sorunudur. Aslında mesele bu kadar basit... Ve bir o kadar da karmaşık…

Taraflar kendi çıkarlarını en iyi şekilde korumak savıyla oturdukları o masalarda bizim ülkemize ve geleceğimize dair kurduğumuz romantik hayallerle ilgili değiller. Bu ülke zaten bizim filan da değil.

Ara Bölge’de yürüyordum Downer’in çok beklenen basın toplantısı öncesi… Rastlayıp sohbet ettiğim herkesten de hissettiğim bu oldu. Kolektif bir depresyon yaşanıyor sanki. Belli ki yalnız değilim.

Hem kelimelerden bıktığımı söyleyip hem de yazı boyunca yaptığım bunca ukalalıktan sonra benden bir Pazar günü hayata dair dişe dokunur kelimeler bekleyen sizlere şunu söylemek istiyorum.

Yazı masumiyetini çoktan yitirmiş, pek çok yazar çoktan teslim olmuş. Kelimeler daha çok da bizi kandırmak, gözümüzü boyamak için iş başında...

Bunca kirlenmişlik içinde size sunabileceğim sadece içtenliğim. Bu dünya fena halde canımı acıtıyor her zamanki gibi. Hayatı seviyorum; hem de çok... İyi ve güzel zamanların, bunca kirlenme ortasında kendini korumaya çalışan insanların değerini biliyorum; o başka...

Sessizliğe ihtiyacım var... Kendimi işitebilmek, yalan korolarına dahil olmamak için. Susma hakkımı kullanmak istiyorum. Rüzgârın, ağaçların, kuşların, böceklerin, dünyanın sesi işitilebilsin diye...


Neşe Yaşın / Birgün Gazetesi / 13 Mayıs 2012





Limit Doldu / "limit has been reached"



Tracklist:


1 Nothing Left To Say
2 Expectations
3 I´ve Been Here Once Before
4 Like Clockwork
5 Home
6 Too Scared To Sleep (Album Version)
7 High Ground
8 When Its All Over
9 Reason Why
10 You Can Go Now (If You Want)



Drums – Nick Avery
Guitar, Bass, Clarinet, Harmonium, Percussion – Clive Painter
Mastered By – Steve Rooke
Piano, Keyboards – Bill Lloyd
Producer – Clive Painter, Paul Anderson
Vocals, Bass – Martine Roberts
Vocals, Guitar, Keyboards, Percussion – Paul Anderson





Limited Download / Sınırd: 28
0 com

Food - Food (1999)



1 - Mister Train (Out)
2 - Restless
3 - Strange Burn
4 - Three Minute Snack
5 - Murring In Bann
6 - A
7 - Stille Veg
8 - My Old Engine
9 - Rat On Stilts III
10 - Mister Train (Rtn)



Pt. 1

Pt. 2
0 com

Hamid Drake & Joe Mcphee - Emancipation Proclamation, A Real Statement of Freedom (1999)


1. Cries and Whispers (18:37)
2. Mother Africa (For Miriam Makeba) (17:10)
3. God Bless the Child (4:18)
4. Emancipation Proclamation (14:30)
5. Hate Crime Cries (3:14)

Emancipation Proclamation, A Real Statement of Freedom Pt.1

Emancipation Proclamation, A Real Statement of Freedom Pt.2


Joe McPhee
— pocket trumpet, tenor saxophone
Hamid Drake — drums, percussion


recorded at:
the Empty Bottle, Chicago
June, 25 1999
0 com

Cisfinitum - Отклонение От Симметрии


0 com

Janitor - Richie (Entartete Musikk, 1999)





...kaba etimin ağırlığına karşılık soğukluğunu veren mermer, sırtımdan akan onca iri sıcak damlanın çatalıma yol almasıyla oluşan baskın duruma eş değer; buharlı nefeslerim.. Dizime dokundu(ğu)m her şeyden öncesi ve irkildiğimi hisseder oldu(ğu)m anın ötesi.. Yoruldum.. herşeyden o kadar çok yoruldum ki.. Yorgunum.. "sanki hiç bir daha geriye dönmiyeceksin gibi" dedi, yine o içimdeki ses. Seni bana, beni sana yaklaştırmadığı gibi, olursuzluğun çölün de yatan kaplan timsali(n)ydi gözlerin. Alaycı, kuşkulu ve huzursuz.. Yine beyazlara gömsen beni diyorum, ey geri dönüşünü beklediğim elle tutulamayanım, ey tüysüzlüğümden beri bir türlü gelemeyen şans öpücüğüm, ey susuzluğumun yagene sebebi, ey hiç bir şeyi gözümde bitirmeyen, istetmeyen ve hissettirmeyen gündüz düşlerim..

Nerdesin..
Janitor - Richie (Entartete Musikk, 1999)
Tracklist:

A1 Skinned Knees 10:23
A2 All That Is My Own 9:12 Lyrics By - Nico (3)
B1 Like An Angel 8:02
B2 Traktor 8:33
Limited edition of 800 copies LP.





0 com

Derek Bailey & Han Bennink - Post Improvisation 1: When We're Smilin (1999)


1 com

Hira Doğrul - Alışılmadık Sesler



0 com

Brokeback - Field Recordings From The Cook County Water Table (1999)



Tortoise'un basçısı Douglas McCombs'un yan projesi. Bu sıcakta bile güzel şeyler gelebiliyormuş kulağımıza. Belki bir klima, bir vantilatör ya da soğuk bir duş etkisi yapmıyor ama hiç kımıldamadan durarak daha az terleyebilirim diyorsanız size iyi bir arkadaş olacaktır.


Not: Ses sisteminizin bas ayarlarıyla oynamanız gerekebilir. Ya da gerekmez.
0 com

Uakti & Phillip Glass - Aguas De Amazonia (Point Music, 1999)


Bize ve bana bu albümü tekrar hatırlattığı için Necati Eker'e teşekkür-i borç bilmekten öte, rahatltıcı yanının bolluğu da tartışılmaz çevrede (yaşasın devrik). Çevreciyiz, çevrecisin, çevreciyizler, çevresiz çeyizler, çevresiz çeyizciler.

Uakti & Phillip Glass - Aguas De Amazonia (Point Music, 1999)

Tracklist:

1 Aguas Da Amazonia. Tiquie River 1:41
2 Aguas Da Amazonia. Japura River 4:44
3 Aguas Da Amazonia. Purus River 7:44
4 Aguas Da Amazonia. Negro River 4:19
5 Aguas Da Amazonia. Madeira River 4:00
6 Aguas Da Amazonia. Tapajo River 2:49
7 Aguas Da Amazonia. Paru River 4:25
8 Aguas Da Amazonia. Xingu River 5:03
9 Aguas Da Amazonia. Amazon River 7:26
10 Metamorphosis. Metamorphosis I 12:32


1 com

Slowdive - I'm the Elephant, U are the Mouse (Soundtrack - 1999)




Albüm pek bir nadide. Film hakkında adam akıllı bir bilgi bulamadım ama galiba Pure adı altında gösterime girmiş zamanında. '99 yılında kayıttı oydu buydu nasıl alınmış bilmiyorum, belki de yanlış bilgilendirme ancak IMDB'ye göre durum böyle. Yanlış bulursanız lütfen çekinmeden söyleyiniz. İnternette biraz bakındım ve değişik versiyonlarını da buldum ama bendekinin tracklist şöyle:

01 - Ambient (alt. version).mp3
02 - Beginning (rough).mp3
03 - Beginning (final).mp3
04 - Ports theme alt mix .mp3
05 - Ports theme alt mix2 .mp3
06 - Blue skied and clear(hard to reach) .mp3
07 - I beleive .mp3
08 - Cranium film mix .mp3
09 - Like up rough mix .mp3
10 - Like up .mp3
11 - Painting-lost.mp3
12 - River man (final version).mp3
13 - Untitled (mexico) .mp3
14 - River man (final versions).mp3
15 - River man 2-#2.mp3
16 - River man 3-#1.mp3
17 - River man 3-#2.mp3
18 - River man 2-#1.mp3
19 - River man 2-#2.mp3


0 com

Peter Ruzicka - String Quartets (Arditti String Quartet) 1999



tik tik
2 com

Polaris - Music From The Adventures of Pete & Pete (1999)





Polaris, internet alemlerinde bakabileceğiniz çoğu yerde, sadece televizyonda varolmuş bir grup olarak tanımlanır. Aslında durum hiç de bu kadar basit değildir.

Aslen ilk olarak 1984 yılında Connecticut/New Haven'da Mark Mulcahy, Ray Neal, Jeff Wiederschall ve Joel (sonradan grubu bırakır ve 87'de yerine Steven West gelir) tarafından kurulan Miracle Legion, zaman içinde şekil değiştirerek 1993 ve 1996 yılları arasında Polaris halini almış sonra tekrar Miracle Legion olmaya devam etmiştir.

1988'de Mark ve Ray Neal bir süre yalnız kalırlar ancak sonradan gruba Scott Boutier ve Dave McCaffrey dahil olur. İlk başta çok tutulmayıp çok eleştirilen bir grup olsalar da 1992 yılında çıkarılan Drenched albümünden sonra (ki bu yıllar aslında grup için çok çalkantılı geçmiştir) birer Miracle Legion fanı olan Will McRobb ve Chris Viscardi yaratıcısı oldukları Nickoledeon dizisi The Adventures of Pete & Pete'in müzikleri için grubun kapısını çalarlar. Ancak Mark Mulcahy teklifi kabul etmesine rağmen Ray Neal daha önce şirketlerle yaşanan sorunlar yüzünden bu projede yer almak istemez ve teklifi reddeder. Buna rağmen Mark Mulcahy, Scott Boutier ve Dave McCaffrey işe koyulurlar ve dizi için müzik yapmaya başlarlar. Böylece ortaya Polaris çıkar. Grup elemanlarını, ki bir de dizi için birer takma ad edinmişlerdir, Hey Sandy ile her bölüm öncesi ve bir de Hard Day's Pete bölümünde (Ray Neal da katılmıştır) Summerbaby'yi çalarken görebilirsiniz.

1996'da grup tekrar bir araya gelir ve Miracle Legion olarak yola devam ederler ancak daha önce plak şirketleriyle olan anlaşmazlıklardan dolayı Mark Mulcahy, Mezzotint Label'ı kurar ve kendi işini kendi görmeye başlar albümler buradan çıkmaya devam eder. 1999'da ise nihayetinde Polaris'in ilk ve tek albümü olan Music From The Adventures of Pete & Pete çıkar.

İşte böyledir Polaris, Mark Mulcahy ve Miracle Legion'ın kısa hikayesi. Diziyi izlemiş olanlar, müziklerini dinleyen ve bilenler için Polaris asla sadece ekranda kalmış bir grup değildir. İyi günlerle dinleyiniz.


tracklist:

1- Hey Sandy
2- She Is Staggering
3- Waiting for October
4- Saturnine
5- Everywhere
6- Ivy Boy
7- Summerbaby
8- Coronado II
9- Ashamed of the Story I Told
10- As Usual
11- Recently
12- The Monster's Loose



Evet bunu istiyorum!

Not: Cd'den çektiğim için .wma formatında umarım sorun olmaz ama kalitesi 192 kbps.
1 com

Esbjörn Svensson Trio - From Gagarin's Point Of View (1999)



:Tracklist:

1 Dating
2 Picnic
3 The Chapel
4 Dodge The Dodo
5 From Gagarin's Point Of View
6 The Return Of Mohammed
7 Cornette
8 In The Face Of Day
9 Subway
10 Definition Of A Dog
11 Southwest Loner


0 com

Robin Guthrie - Drifting A.F.U. (1999)




Öldüğün de en fazla üzüleceğim yerli besteci olan Bülent Ortaçgil'in bana göre olan en iyi 25 bestesinin isimlerini paylaşıyorum sanırım. Paylaşmazdım oysa ki..

Saçların
Sevgi
Bir Kuş
Yolculuk
Dalyan
Sensiz Olmaz
Bir Başka
Mavi Kuş
Kimseye Anlatmadım
Nereye Sokağı
Hiç Bir Zaman
Her Şey Sevgiyle Başlar
Anlamsız
Bütün Sokaklarım
Zamana Sıkışmış
Kızıma Mektup
Deniz Kokusu
Değirmenler
Pencere Önü Çiçeği
Mum
Bozburun
Sıcak
Basit
Çığlık Çığlığa
Arada Sırada Düşünür
Photo: Bülent Ortaçgil






Nadir, gayet nadir bulunanından. Hatta dünya çapına sadece 1000 adet basılan bu albümün bir tanesi CD arşivim de bulunmakta. Robin Guthrie hep özel, her daim özel.. En büyük dayanağım bir nevi. Bülent Ortaçgil'de yerli olanı.



0 com

Jochem Paap - Vrs-Mbnt-Pcs 9598 2


DWNLD
6 com

Jochem Paap - Vrs-Mbnt-Pcs 9598 1


Jochem Paap, daha ziyade "Speedy J" takma ismiyle 90'larda çıkarmış olduğu, techno yönü ağır basan çalışmalarıyla bilinen Hollandalı elektronik müzisyeni.. kendi ismi altında çıkardığı ve genelde pek bilinmeyen, "Vrs-Mbnt-Pcs 9598 1" ve "Vrs-Mbnt-Pcs 9598 2" ismini taşıyan iki albümden oluşan ambient serileri de mevcut kendisinin.. tabi ki "Speedy J" tarzından oldukça uzak, "sessizliğin sesi" tadında, minimal, sakin ve tenha çalışmalar içeren albümler bunlar..
(albüm isminin açılımı "Various Ambient Pieces" oluyor bu arada..)

DWNLD
1 com

Casino Versus Japan - Go Hawaii

Casino Versus Japan, bağımsız takılan Amerikalı müzisyen Erik Kowalski'nin elektronik olayı.. o da Ulrich Schnauss gibi shoegaze/dream pop/noise pop etkileşimli bir abimiz, dolayısıyla Schnauss severlerin beğenebileceği şeyler yapıyor..


CvsJ'in 99 yılına ait albümü "Go Hawaii" her ne kadar güneşli bir şeyleri çağrıştırsa da, -en azından bana göre- karanlık hissiyatlar taşıyan bir albüm.. bir yaz gününü anlatıyormuş gibi görünüyor, ama sanki soğuk ve karanlık bir kış günü odasına kapanmış birinin yaz mevsimini hayal etmesi gibi daha çok..

(ha ayrıca, yanlış hatırlamıyorsam Thom Yorke'un da favori adamlarından birisi imiş Casino Versus Japan.. ki, Yorke'un solo albümünde de CvsJ'i hatırlatacak şeyler sık sık çalınır kulağıma..)

DWNLD

.

.

Öpücük