Aslında kabakların görüntüsünü ve renklerini çok severdim ama hiç yemezdim. Sonra, yavaşta olsa yemeye başlamıştım ama onun bundan haberi yoktu. Evden aldığım dantellerini o gün, ondan habersizce aldığımı ona nasıl söylerdim.. bilemiyordum.
Daha sonra Meri geldi ve beni bu dertten kurtarıcı eyledi. Kimseye söylemeden ve belli etmeden masanın üzerine, gizlice koyuvermişti ondan aldığım dantelleri ve masanın üzerindeki renkli bölüme koyuvermişti. Kanıt olarakda bana masanın o halini gösteren bir fotoğraf ile göstermişti. Bu önemli bir şeydi.
Meri'nin evinde ki gizli bölmede, hep birilerin korkusu yatardı. Bundan çok konuşmaz ama arada laflardık.
Daha sonra Meri, nedensizce, bilinmezliğe doğru gideceğinin öncesi bunu bize bildirmişti köpeği Fulura'nın tasmasında. Çok acı vericiydi.. dehşete ve korkuya kapılmıştık.
Daha da sonra Meri'nin gizli bölmesine doğru yol aldık ve içerisinde ne olduğuna dair tek bir bilgimiz bile olmaması ile birlikte, çok heyecanlıydık.
Dufero, yavaşça elini, sonrada kolunu soktu gizli bölmeye ve çekti. İçerisinde hiç bir şey bulamamıştı. Fenerin mütevazi halinden oluşan anahtarlıüın ucunda ki ışığı yaktı Dufero ve gizli bölmenin içini cılız bir aydınlanma aldı. Dikkatlice baktığımızda, 2 belirti oluştu gözümüze. Ama uzuvlarımız kısa geliyor belirtilere ulaşmak için.
Daha sonra eve gidip uyuduk ve sonrada uyandık. Fulura'nın yemeğini verdik ve gizli bölmeye doğru devam ettik.
Bir dal bulduk uzuvlarımızdan uzun; yolda ve bu gizli bölmeye, eşelemeye karar vermiştik. Yoğun uğraşlar sonucu belirtileri dikktlice sürükledik kendimize. İçeriden, kurumuş bir kraliçe arı ve bir tutam beyaz iplik çıktı.
Yıkılmıştık..
Dakikalarca oturduk gizli bölmenin dibinde, yerde.
3 Gün sonra Dufero'yu satmaya karar verdik ve bir hayvan barınağı sevicisi ile anlaştık. Artık Dufero yoktu.. ama en azından, o gün, 3 öğün dondurma yiyebilmiştik..
Bu yıkılmışlığımıza iyi gelecekti ama sonra Dufero'yu özledik. Hayvan barınağı sevicisine bu duruma anlattık. Geri istedik, pişmandık. O da bize, 4 öğün dondurma alabilecek kadar bir param olursa, anca o zaman Dufero sizin olabilir dedi. Ama öyle bir paramız yoktu..
Bahçeden topladığımız erikleri pazarda satmaya ve sonrada Dufero'ya kavuşmayı çok arzuluyorduk. Eriklerin sahibi bizi farketti ama bir şey demedi. "Sonra ödeşiriz" dedi. Sonra hemen pazar gittik ve topluca birine sattık. Artık Dufero'yu alabilirdik!
Hayvan barınağı sevicisin evine gittik, zili çaldık ama kimse açmadı. Dufero'nun sesi içeriden geliyordu ve bu bizi dahada ısrarla zili çalmamıza neden oldu. Ama halen kapı bir türlü açılmıyordu..
Bir süre kapı önünde bekledik. Solmuş bir kırmızı renkli kapı kulpunun güzelliğinden bahsettik. Çok yorulmuştuk.. Pazar yeri uzaktı ve bu bizde uyku yapmıştı.
Orada bir süre uyukladık ama halen kimse eve gelmiyor ve kapıda açılmıyordu. Çok üzgündük.. ve bir süre dolaşmak istedik. Yürürken. Meri'nin, neden Dufero'nun ismini köpeği Dufero'ya verdiğini düşündük ama bir yol bulamadık. Yoksa, bu da gizliden gizliye, bir mesajmıydı?
Yolda gördüğümüz seyyar dondurmacı, müzikli sireni ile bizi büyülemişti. Ağzımızın suyu akıyordu ve Şeftali'li dondurmasından daha önce hiç yememiştik. Paramız sadece Dufero'yu geri almaya yetiyordu ve dondurma alamazdık. Yoksa Dufero, sonsuza kadar o evde kalabilirdi. Bu korkunçtu!
Daha sonra, Dufero'nun fotoğrafını, seyyar dondurmacıya gösterdik ve kendisine verebileceğimizi, karşılığında da, dondurma arabasını bize vermesini istedik. Dordurmacı bir süre zaman istedi ve sonra vazgeçti. "Kabul ediyorum!" dedi. Sevinçten havalar uçmuştuk.
Ertesi gün Dufero'yu nihayet o evden geri alabildik ve seyyar dondurmacıyı, bahsettiği sokağın içinde bulduk. Arabayı hazırlamıştı. Dufero'yu kendisine verdik ve o da bize arabayı verdi ve taksiye atlayıp gitti.
Artık 3 tekerlekli bir seyyar dondurma arabamız vardı ama anlaşmayı yaparken, dondurmalar ile birlikte vereceğini düşündüğümüz seyyar dondurmacı amca bize sadece 3 tekerlekli seyyar dondurma arabasını vermiş ve gitmişti.
Yıkılmıştık..
Artık ne Dufero vardı, ne de donurma alabileceğimiz bir para. Tekerleğin biride eski ve küflüydü. Araba gözümüze çok çirkin ve demode görüntüsü ile bizi bizden almıştı. Tekerlekleri harici tahtadan olan bu arabaya ne yapacağımıza karşı, tek bir fikirde buluştuk.
Hava kararmıştı. Topraktan bir yere çektik arabayı ve 3 metre ötesine gazete serdik. Ardından, kısa bir sessizlik ve ümitsizce arabaya baktık, baktık, baktık ve baktık.. Daha sonrada bir hışımla çakmağı çaktık..
Çığlıklar atarcasına yanan arabanın karşısına geçip, yere serdiğimiz gazete üzerine oturduk ve yanıp giden; kül olan çocukluğumuza baktık..
(Photo: Peter Kiss)
The number limit has expired