Bugün Yeni Olanlar
Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları
Arşiv
DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım
DİĞER DİLLER
İngilizce
Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce
ANA BAŞLIKLAR
Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi
Bush, Türkiyeye Irakta PKKya saldırması için yeşil ışık yaktı Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar
Asyada tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı
Mehring Bookstan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri
Livio Maitan (1923-2004): eleştirel bir değerlendirme
|
|
DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz
Yazıcıya hazırla
Alman Sosyal Demokratlar ABD ile çatışmaya hazırlanıyor
Peter Schwarz
3 Şubat 2017
İngilizceden çeviri (1 Şubat 2017)
Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) önderliğinde geçtiğimiz hafta yaşanan görev değişimleri, dikkatle hazırlanmış bir operasyondu.
24 Ocak’ta, SPD, sürpriz bir şekilde, Avrupa Parlamentosu’nun eski başkanı Martin Schulz’un sonbahardaki federal seçimlerde partinin başbakan adayı olacağını ilan etti. Schulz, ayrıca, Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel’in yerini alacak şekilde parti genel başkanı oluyor. Buna karşılık, Gabriel, federal cumhurbaşkanlığını üstlenecek olan Frank-Walter Steinmeier’den dışişleri bakanlığı görevini alacak.
Hükümet çevrelerine yakın gazeteciler, bu görev değişikliklerini Gabriel’in aldığı kişisel, anlık bir karar olarak sunmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Der Spiegel, Gabriel’in, daha geçtiğimiz Cumartesi günü, Schulz dahil diğer tüm ilgilileri şaşkına çevirecek şekilde, başbakanlık adaylığından vazgeçmeye karar verdiğini iddia etti. Bu tür haberler, gerçekte ne olduğunu gizlemeyi amaçlamaktadır.
Gabriel ile Schulz’un siyasi görüşleri incelendiğinde, oldukça farklı resimler ortaya çıkar. Almanya’daki egemen çevreler, kendilerini yeniden konumlandırıyorlar. Onlar, yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın ulusalcı politikasının, sadece bir tehlike değil, ama aynı zamanda kendi büyük güç emellerini gerçekleştirmek için bir fırsat olduğunu düşünüyorlar. Onlar, SPD’ye, bu amaca ulaşmak için en uygun araç gözüyle bakıyorlar.
Medyanın Schulz’u, ona bir seçim zaferi şansı verecek şekilde, SPD için “umudun taşıyıcısı” olarak övmesinin nedeni budur. Gerçekte, Schulz, SPD’nin hor görülen politikasını hiç kimsede olmadığı kadar cisimleştirmektedir. O, SPD içinde muhafazakar Seeheim çevresinin çok eski bir üyesi ve Avrupa Parlamentosu’ndaki büyük koalisyonun fiili lideri olarak, partinin sağ kanadına bağlıdır.
Gabriel, 24 Ocak’ta Handelsblatt’a verdiği uzun bir röportajda, SPD’nin gündemini açıkça ortaya koydu. O, Trump “şaka yapmıyor” diye belirtti; ancak ürkeklik için hiçbir neden yoktu: “Eğer Trump Asya ve Güney Amerika ile bir ticaret savaşı başlatırsa, bu, bizim için fırsatların önünü açar… Avrupa, şimdi, hızla yeni bir Asya stratejisi üzerine çalışmalı. Amerika’nın boşalttığı alanlar kullanılmalı.”
Gabriel, “ABD korumacılığı Avrupa için Asya genelinde yeni fırsatlara yol açarsa, avantaj elde etmeliyiz.” diye ekledi.
Gabriel, Asya’ya bu tür bir dönüşü kolaylaştırmak amacıyla, Almanya önderliğinde bir çekirdek Avrupa için çaba gösteriyor. O, başlıca öncelikleri şöyle sıraladı: “Avrupa’nın güçlendirilmesi, ortak bir dış ve güvenlik politikası geliştirilmesi… ve en önemlisi, kendi Asya, Hindistan ve Çin stratejimizin oluşturulması.”
[Ona göre] Brexit, belirleyici bir itki sağlayabilir. Gabriel, “Büyük Britanya’nın [AB’den] çıkması son derece savunmacı bir şekilde ele alınıyor” dedi ve ekledi: “Bu aynı zamanda AB içinde bir grubun işbirliğini arttırması [ve] çekirdek Avrupa’yı son derece güçlendirmek için bir fırsattır.”
Röportajın yayınlanmasından birkaç saat sonra, Gabriel, SPD önderliğindeki görev değişimini duyurdu. Üç gün sonra ise, dışişleri bakanıydı.
Gabriel’in izlediği yol, İsveç’in AB komisyonu üyesi, ticaret politikasından sorumlu Cecilia Malmström tarafından desteklendi. Malmström, AB’nin, ticaret anlaşmaları yapmak istediği, Japonya, Meksika ve Güney Amerika ticaret bloğu Mercosur üyesi devletleri de kapsayan uzun bir ülkeler listesine sahip olduğunu duyurdu. Bu ülkelerin birçoğu, Trump’ın seçilmesinden bu yana AB ile çok daha yoğun bir şekilde pazarlık yapıyor.
SpiegelOnline, Perşembe günü, Brüksel muhabirinin, “Trump, Avrupa’nın şansı olabilir” başlıklı bir yorumunu yayınladı. Yazar, Trump’ın soyutlanma politikasını Avrupa ticareti için yeni olanaklar sağlıyor biçiminde sundu, ama “Avrupa için daha da uzun vadeli bir fırsat, ABD’nin kısa süre içinde manevi önderliği kaybetmesi” idi. [Vurgular özgün metinde]
Bu, Schulz’un, neden bu politikanın uygulanması için uygun bir aday olarak görüldüğünü açıklamaktadır. Schulz, Trump’a karşı ne düşündüğünü görece açık bir şekilde söyledi ve şimdi de Almanya’yı “Batılı değerler”in cisimleşmesi olarak sunarak, Trump’ın ırkçı ve otoriter politikalarına yönelik yaygın öfkeden, Alman emperyalizminin çıkarlarını ilerletmek için yararlanmayı planlıyor.
Avrupa Parlamentosu’nun eski başkanı Schulz ile oldukça yakın bir şekilde çalışmış olan Başbakan Angela Merkel de Trump ile arasına mesafe koydu. Ancak partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), sığınmacı politikası ve ulusalcılık konusunda derinlemesine bölünmüş durumda. CDU’nun Bavyeralı kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ise Macaristan’daki Fidesz gibi aşırı milliyetçi partilerle işbirliği yapıyor ve Trump’a biraz sempatiyle yaklaşıyor.
Schulz, kaybedilen SPD seçmenlerini yeniden kazanmak amacıyla, “toplumsal adalet” söylemini yükseltmek istiyor ve “çok çalışan” insanlara yöneliyor. Ancak onun, vergi kaçakçılarına ve eski Volkswagen CEO’su Martin Winterkorn gibi son derece yüksek maaşlı yöneticilere karşı, birkaç söylemsel tepki dışında önerecek hiçbir şeyi yok. Bu tür içi boş kınamaların ona hiçbir zararı yok; zira Winterkorn artık görevde değil. Schulz, aynı zamanda, işçi sınıfı karşıtı Hartz yasalarını “gerekli reformlar” olarak savunuyor ve geçinmenin imkansız olduğu yetersiz asgari ücrette bir artış sözü vermeye bile razı değil.
Schulz’un, SPD’li Başbakan Gerhard Schröder’in Gündem 2010’unda kaybedilen ve şimdi yaşamlarını istikrarsız, düşük ücretli işlerde kapana kısılmış bir şekilde sürdüren milyonlarca eski SPD seçmenini geri kazanma yönünde pek bir şansı bulunmuyor. Onun seslendiği kesim, birkaç ahlaki söylem karşılığında Almanya’nın büyük güç emellerine kapılmaya oldukça hazır olan yüksek maaşlı sendika ve parti yetkilileri ile orta sınıf kesimlerdir. Schulz, ülkeyi, Yeşiller ve Sol Parti ile bir koalisyon içinde yönetmeye razı olacaktır.
Geçtiğimiz Cumartesi günü, Der Spiegel dergisi, Alman emperyalizminin dış politika hedeflerini açıkça formüle eden, ekonomik verilerle desteklenmiş uzun bir makale yayınladı. Makale, Almanya ile ABD arasındaki Atlantik ötesi ilişkilerde bir “radikal kopuş” ve “hatta belki de, dosttan düşmana dönüşüm” öngörüsünde bulundu. Makale; “karşı önlemler hazırlama” ve “örneğin, Asya’da, müttefikler arama” tavsiyesinde bulunarak devam ediyordu.
Makaleye göre, federal hükümet, “Alman şirketlerine Pasifik’te hızla büyüyen bölgeye erişim sağlayacak” bir “ticaret anlaşmaları zinciri” planlıyor. Makale, özellikle, “Çin ile daha iyi ilişkiler” olasılığının simsarlığını yapıyor ve “Yeni bir Berlin-Pekin ekseni, en azından kısmen, eski Atlantik ötesi düzeninin yerini alabilir.” diye ekliyor.
Bu perspektif, bir büyüklük tutkusu ve kuruntu karışımıdır. Alman medyasının büyük kesimi tarafından benimsenen çizginin tersine, Trump yönetimindeki ABD, soyutlanma politikasına çekilmeyi değil; emperyalist egemenliğin ekonomik yöntemlerinin yerine çıplak askeri gücü geçirmeyi planlamaktadır.
Alman medyasının zar zor söz ettiği gerçek şu ki, Trump Pentagon’u ziyaret ettiğinde sadece göçmenleri yasaklayan bir başkanlık kararnamesini değil; aynı zamanda “Silahlı Kuvvetler’in büyük yeniden inşası” için bir başkanlık kararnamesini de imzalamıştır. Obama yönetiminin ABD nükleer silah programını 1 trilyon dolar toplam maliyetle iyileştirme kararının ardından, Trump’ın “yeniden inşası”, yıllık askeri harcamaları 600 milyar dolardan 700 milyar dolara çıkaracak.
Trump yönetiminin önde gelen temsilcileri, Çin’i, Güney Çin Denizi’ndeki adalara yönelik bir abluka ile tehdit ediyor ki bu, savaş ilanı anlamına gelecek bir adımdır. Trump hükümeti, Almanya’nın ve Avrupa’nın Asya’ya ABD zararına daha saldırgan bir şekilde girmeye çalışması durumunda, hareketsiz kalmayacaktır.
Gabriel ve Schulz tarafından ana hatları çizilen dış politika ve ABD’nin “dosttan düşmana” dönüşmesi, Almanya’nın geçtiğimiz yüzyıldaki iki dünya savaşında savaştığı dünyanın en büyük nükleer gücü ile bir askeri çatışmanın yol haritasını belirlemektedir.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|