World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz

Yazıcıya hazırla

Musul saldırısı bölgesel gerilimleri yoğunlaştırıyor

Jordan Shilton
27 Ekim 2016
İngilizce’den çeviri (24 Ekim 2016)

Irak ordusu ve Kürt Peşmerge güçleri IŞİD’in kontrolündeki Musul kentine doğru ilerlerken, Türkiye ile Irak arasındaki gerilimler hafta sonunda yükseldi.

ABD Savunma Ashton Carter, Cumartesi günü Bağdat’ta, Pazar günü de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) başkenti Erbil’de görüşmeler gerçekleştirmek üzere Irak’ı ziyaret etmeden önce, Cuma günü Ankara’ya gelmişti. Carter, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından, Musul yakınında konuşlanmış Türk askerlerinin saldırıda yer almasına prensipte izin verecek bir anlaşma sağlamış olduğunu duyurmuştu.

Ancak 24 saat içinde, daha önce operasyona karışmaları halinde Türk askerlerine saldıracağını ilan etmiş olan Irak hükümeti, anlaşmayı şiddetle reddetti. Başbakan Haydar El İbadi, Irak güçlerinin ek dış yardım olmaksızın Musul’u alacağını duyurdu. İbadi, Carter ile görüşmesinin ardından, “Türklerin katılmak istediğini biliyorum, onlara teşekkür ediyoruz [ama] bu, Iraklıların üstesinden geleceği bir şey. Musul’u ve geri kalan toprakları Iraklılar kurtaracaktır.” dedi.

El İbadi’nin açıklamasını görmezden gelen Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım, Pazar günü, tankların ve topçu birliğinin IŞİD’in elindeki Başika kasabasına ilerleyen Peşmerge savaşçılarına destek sağlamış olduğunu doğruladı. Türk askerlerinin kullandığı üs, El İbadi tarafından, Irak topraklarının yasadışı işgali olarak tanımlanmıştı.

Geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada Türkiye’nin Ortadoğu ve Balkanlar genelindeki bölgesel emellerini ayrıntılı biçimde açıklayan Erdoğan, Türk askerlerinin geri çekilme niyeti olmadığını açıkça ortaya koydu. “Ya nasıl girmeyeyim 350 kilometre sınırım var benim ve bu sınırdan ben tehdit altındayım. … Biz operasyonunda da olacağız, biz masada da olacağız. Bunun dışında kalmamız mümkün değil. Çünkü burada bizim için bir tarih yatıyor.” diyen Erdoğan, Türkiye’nin Musul’a müdahil olacağını vurguladı.

Irak ile Türkiye hükümetleri arasındaki çekişme, 1,5 milyonluk Kuzey Irak kentine yönelik ABD destekli saldırının alevlendirdiği çok sayıdaki bölgesel ve mezhepsel bölünmeden yalnızca biridir. Washington, Irak ile Suriye’deki ortak müdahaleleri sırasında, anlaşmazlıkların kontrolden çıkma olasılığını arttıracak ve büyük güçleri daha geniş bir savaşa çekecek şekilde, karşıt devlet ve devlet olmayan güçler ile ittifaklar kurmuş durumda.

Türkiye, ayrıca, Pazar günü, Suriye’nin kuzeyindeki Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) yönelik başka saldırılar yaptığını duyurdu. Carter, Cuma günkü Türkiye ziyareti sırasında, Washington ile Ankara arasındaki sürtüşmeleri yumuşatmaya çalışsa da, ABD çizgisindeki Kürt milislere yönelik bu son saldırılar, onların çıkarlarının nasıl çatıştığını göstermektedir.

Bu, aynı zamanda, kendi topraklarında hava saldırıları gerçekleştiren Türk uçaklarını vurmakla tehdit eden Şam ile düşmanlıkları derinleştirmeye de hizmet edebilir. ABD ve onun NATO müttefikleri, NATO üyesi Türkiye’nin saldırıya uğradığına dayanarak Suriye’de topyekün savaşı meşrulaştırmak için, kolayca bu tür bir gelişmeye sarılabilir.

Bu tür bir müdahale, NATO’yu, yalnızca Suriye ile değil; aynı zamanda, Esad rejimini destekleyerek Ortadoğu’daki tek müttefikini ayakta tutmaya kararlı olan nükleer silah sahibi Rusya ile de karşı karşıya getirecektir.

Şu anda Musul’a ilerleyen sözde IŞİD karşıtı koalisyon içinde bile azımsanmayacak farklılıklar var. Giderek artan sayıda yorumcu, dinsel temelli rakip milisler bölgedeki toprakları ele geçirme peşinde koştuğu için, Musul’un ele geçirilmesinin büyük ihtimalle bir başka mezhepsel katliam dalgasını tetikleyeceğini kabul ediyor. Bu güçler, ismen Bağdat hükümetinin emri altında olan, gerçekte ise İran’ın kontrol ettiği Halk Seferberlik Birlikleri’nde (HSB) örgütlü Şii milisleri, Sünni aşiret güçlerini, Türklerin eğittiği Sünni savaşçıları ve düzenli Irak ordusunu kapsıyor. KBY dışişleri bakanının, geçtiğimiz hafta, Peşmergenin saldırıda yer almasının, KBY’ye enerji zengini ve Erbil ile Bağdat arasındaki tartışmanın parçası olan Musul çevresindeki bölgede bir rol verilerek kabul edilmesini gerektireceğini ilan etmesiyle birlikte, başlıca fay hattı KBY ile Bağdat arasında olacaktır.

ABD emperyalizmi, 2003 işgalinden bu yana yaptığı gibi, enerji zengini Irak’ta kalıcı bir askeri varlık sürdürme ve tüm bölge üzerinde tartışmasız egemenliğini genişletme yönündeki hedeflerinin peşinde bu mezhepsel bölünmeleri pervasızca kullanmaktan çekinmeyecektir.

Bu, IŞİD savaşçılarının kent tamamen kuşatılmadığı için Musul’dan Suriye’ye kaçtığına ilişkin artan sayıda haber eliyle kanıtlanıyor. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Perşembe günü Paris’teki bir diplomatik konferansta yaptığı açıklamalarda, savaşçıların Rakka’ya geçtiğini itiraf etti.

Bu, ABD siyaset ve medya kurumunun geçtiğimiz yirmi yıl boyunca birbiri ardına savaşları meşrulaştırmak için kullandığı “terörle mücadele”nin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçek şu ki, Washington, Esad rejimini devirme mücadelesinde kullanışlı bir güç olarak gördüğü IŞİD Suriye’de ilk kez ortaya çıktığı zaman onu hoş görmüştü. Washington IŞİD’e müdahale etmeye, ancak bu grup Irak’ta azımsanmayacak kazanımlar elde etmeye ve ABD yanlısı yönetimi istikrarsızlaştırmakla tehdit etmeye başlayınca karar verdi.

Washington, Musul’da bir insani felaketin hazırlanmasına yardımcı olurken, Suriye’deki çatışmaları pervasızca tırmandırmaya devam ediyor. Cuma günü, Birleşmiş Milletler sözcüsü Ned Price, üçüncü bir kimyasal silah saldırısını Esad rejimine yükleyen BM raporunun ardından, Beyaz Saray’ın Rusya’yı ve İran’ı savaş suçu işlemekle ve uluslararası hukuku ihlal etmekle suçladığı savaşçı bir açıklama yayınladı. Sorumlulardan hesap sormaya yemin eden Price, şunu ilan etti: “Güçlü bir şekilde, Esad rejimi lehine askeri operasyonlar gerçekleştirmeye devam eden Rusya ve İran dahil tüm BM üyelerini ve Kimyasal Silah Sözleşmesi taraflarını, bu çabaları tartışmasız biçimde desteklemeye ve kimyasal silah kullanımına karşı uluslararası standarda ilişkin paylaştığımız taahhüdü sürdürmeye çağırıyoruz.” Price, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Rusya’nın Suriye’ye askeri ve ekonomik desteği, bu raporun bulgularının gösterdiği üzere uluslararası hukuku ihlal etmiş olan Esad rejiminin kendi halkına karşı askeri harekatını sürdürmesini mümkün kılmaktadır.”

ABD’nin ikiyüzlülüğü ve çifte standardı sınır tanımamaktadır. ABD ve müttefikleri, Esad’ı ve onun Rus destekçilerini kimyasal silah kullanmakla ve Halep’in doğusundaki İslamcı milislere saldırmakla suçlarken, sadece birkaç yüz kilometre doğuda çok daha büyük çapta bir savaş suçu hazırlıyorlar.

İlerleyen Irak ve Kürt güçlerinin içine yerleştirilmiş savaş muhabirlerinden gelen propagandayı pompalamaya devam eden uysal şirket medyasının yardımıyla, ABD ve müttefiki güçler tarafından gerçekleştirilen insani felaketin korkunç boyutu halktan büyük ölçüde gizlenmektedir.

İlerlemenin başladığı 17 Ekim’den beri 5.600’den fazla insan evlerini terk etmiş durumda. UNICEF’in Irak temsilcisi Peter Hawkins, bir sığınmacı kampındaki koşulları, çocuklar için “çok, çok kötü” olarak tanımladı ve yardım çalışanlarının teslim ettiği erzakların sadece bir hafta yeteceğini ekledi.

BM, ABD destekli saldırının ilk dört haftası içinde 200.000 insanının Musul’u terk edeceğini ve en kötü durum senaryosunda, bu rakamın, gelecek aylarda 1 milyonun üzerine çıkabileceğini öngörüyor. Kuruluş, acil insani yardım yönlendirmek için gerekli fonun sadece yüzde 58’inin toplandığını belirtti ki bu, binlerce sivilin ölüme terk edileceği ve çok sayıda insanın sefil koşullarda başının çaresine bakacağı anlamına geliyor. BM yardım kuruluşunun sözcüsü William Spindler, geçtiğimiz hafta, Musul’a yönelik saldırı, “son yıllardaki en büyük insan ürünü yerinden etme krizine yol açacak şekilde, bir insani felaket doğurabilir.” demişti.

Medyanın sivillere yönelik tehdide ilişkin haberleri neredeyse yalnızca IŞİD’in sivilleri canlı kalkan olarak kullanmasına odaklanırken, asıl tehdit, ABD ve müttefikleri önderliğinde saldırıya destek amacıyla gerçekleştirilen hava saldırılarından ve büyük ihtimalle tetiklenecek olan mezhepsel şiddet dalgasından geliyor.

ABD, IŞİD’in Cuma günü Kerkük’e gerçekleştirdiği ve 50 militanın birkaç saat güvenlik güçleri ile çatıştığı saldırıya yanıt olarak, bir Şii türbesinde en az 15 kadını yakıp çok daha fazla sivili yaraladığı bir hava saldırısı düzenledi.

Hem Ramadi dahil diğer kentlerin IŞİD’den geri alınmasında önemli bir rol oynayan HSB, hem de Kürt Peşmergeler, savaş suçu işlemekle suçlandı. Peşmergeler, geçtiğimiz yıl IŞİD’den geri alınan Sünni köylerde etnik temizlik yapmakla suçlanmıştı. HSB ise, Uluslararası Af Örgütü’ne göre, Sünnilere karşı, kaçırma, işkence ve öldürme gibi misillemelere bulaşmış durumda.

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır