(17.10.2013) Adana’da üretim yapan Emiroğlu Tekstil patronu, bayram tatilinde olan işçileri çağırarak işyerinde daralmaya gideceklerini söyledi ve 100’e yakın işçiyi işten çıkarttı. Patron arife gününde bayram tatiline çıkan işçileri arayarak “acil” olarak işyerine gelmelerini istedi.
17.10.2013, Sefaköy’den UİD-DER’li bir işçi-öğrenci
Ben üniversite öğrencisi bir kardeşinizim. Yıllardır okul sıralarında, üniversite sınavlarında ter döküp bir üniversiteyi kazandım. Doğup büyüdüğüm topraklardan taşı toprağı altın denilen İstanbul’a geldim. Bir işçi çocuğunun okumasının ne kadar güç olduğunun bizzat tanıklarındanım.
Okulların açılması ve kışın yüzünü göstermesiyle birlikte harcamaların miktarı giderek artmaya başladı. Bunun üzerine bir de bayram harcamaları eklenince zaten kıt kanaat geçinen biz işçiler için durum daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Elbette ki bu durumu fırsata çevirmeye çalışanların sayısı da hiç az değil.
Bu sözcükleri işyerlerimizde patronlardan ya da patron temsilcilerinden sık sık duyarız. Biz işçiler olarak yaşamlarımızı sürdürebilmek için patronların gemisine binen ve var gücümüzle çalışarak o gemileri hareket ettiren tayfalarız. Geminin rotasında sağ salim ilerlemesi için biz tayfaların daha az ücretle ve uzun saatler çalışması gerekir, çünkü biz tayfalar onun için o gemiye alınırız.
(16.10.2013) ABD’de Kongre’de yürütülen bütçe görüşmelerinde borç tavanı konusunda Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki pazarlık sürüyor. Borç tavanı bir devletin hükümetine borçlanma konusunda bir üst sınır koyması anlamına geliyor. Bu sınıra ulaşıldığında Hazine Bakanlığı kredi alamıyor veya Hazine bono ve tahvil satışıyla borçlanamıyor.
Bir süredir işsiz olduğum için sürekli iş görüşmelerine gidip geliyorum. İş görüşmelerinden arta kalan zamanımın bir kısmını da İŞKUR’da geçiriyorum. Hani olur ya bir iş denk gelirse diye. O kadar gidip geldim ki, ilk gün sora sora zar zor bulduğum İŞKUR’a şu anda gözü kapalı gidebilirim.
Okullarda yaşanan sıkıntılar hepimizin ortak sorunu. Çocuklarım devlet okuluna gidiyor. Her yerde eğitimin “ücretsiz” olduğu söylenmesine rağmen “okula yardım”, “okul temizliği”, “çalışanların maaşı”, “okul eksiklerinin giderilmesi” gibi sebepler gösterilerek her yıl bir miktar para isteniyor. Bu parayı vermeyen veliler toplantılarda rencide ediliyor.
(15.10.2013) Esnek çalıştırma, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması ve AKP hükümetinin verdiği “müjdelerle” çalışma koşullarının gün geçtikçe daha da kötüleşmesi iş kazalarını ve işçi ölümlerini arttırıyor. Dünyada her 15 saniyede bir işçi iş cinayetleri ve meslek hastalıkları yüzünden yaşamını yitiriyor.
(15.10.2013) UİD-DER İşçi Sağlığı ve Güvenliği Komitesi bu kez Pendik’te sokak etkinliğiyle işçilerle buluştu. 13 Ekimde yapılan İSİG Buluşması etkinliğinde birçok sektörden, sendikalı sendikasız yüzlerce işçiyle iş kazaları ve iş koşulları üzerine sohbet edildi. UİD-DER uzmanları işçilerin sorularını cevapladı. Kadınıyla, erkeğiyle her yaştan işçiler, çocuklarıyla birlikte standa ilgi gösterdiler.
(15.10.2013) 12 Ekim Cuma günü bir iş cinayeti daha gerçekleşti. İstanbul Sancaktepe’de 26 yaşındaki Hüseyin Arslanca, bir fabrikanın inşaatında rögar kapağı takarken meydana gelen göçüğün altında kalarak hayatını kaybetti. Yaklaşık 1,5 saatlik çalışmanın ardından toprak altından çıkarılan işçi tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Kıdem tazminatının fona devredilmesinin tekrar gündeme gelmesiyle birlikte ister istemez bu konu işçiler arasında da konuşulmaya başladı. Ama birçok konuda olduğu gibi bu konuda da işçi arkadaşların kafası net değil. Daha doğrusu televizyonlardan duyduklarını söylüyorlar. Çoğu işçi “daha iyi olacak, önceden alamıyorduk, en azından şimdi alacağız” gibi klişe laflar ediyor.
Dünya Kupası elemelerinde Türkiye-Estonya karşılaşması bizim gece vardiyamıza denk gelmişti. Gece yanıma gelen bir arkadaş büyük bir coşkuyla “gözümüz aydın, Türkiye’miz kazanıyor” dedi. Ben de espriyle karışık “artık bizi de burada unutmazlar, rahat ederiz desene” dedim. Neyse arkadaş gitti ama bana geçmişte yaşadığım bir olayı da hatırlattı.
Son dönemde televizyon ve gazeteler sık sık Van depreminin yaralarının sarıldığını, yeni konutların yapıldığını yazıp çiziyorlar. Özellikle Tayip Erdoğan kendine özgü tepeden üslubuyla gerine gerine, yok Van’a şu kadar konut yaptık, yok bu kadar aile evine yerleşti diye konuşuyor. Öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki 2011 depreminde yıkılan evlerde onların yönetimindeki belediyelerin hiç sorumluluğu yok.