2010 yılına, Tekel işçilerinin tüm ülkeye hatta dünyaya saçtığı kıvılcımlarla girdik. Direniş, 50. gününe yaklaşıyor. Ankara’nın kasvetli havası bu günlerde tersyüz olmuş durumda, sokaklara bir canlılık gelmiş. Sakarya Caddesinin arka tarafları, Türk-İş binasının civarı cıvıl cıvıl, insanların yüzü gülüyor. Öbek öbek insanlar, içinde odun yanan konteynırların etrafında toplaşmış, sohbetin de yardımıyla ısınmaya çalışıyorlar. Her tarafta hararetli tartışmalar dönüyor. Kimisinin elinde bir bildiri, kiminde bir gazete…
Koşullar zor, zihinler kaygılı… Ama alandaki insanlara, dayanışmanın hazzından olacak, bir iyimserlik hakim.
Diyarbakır çadırındayız. Sıcak, demli çaylarından yudumluyoruz, koyu sohbetin içinde… Bir şeye ihtiyacınız var mı diye soruyorum. “bırakın bize yardım etmeyi, battaniye getirmeyi” diyor bir abi. “bizim için bir şey yapmayın artık, gidin kendi bulunduğunuz yerde sesinizi çıkartın, mücadeleyi yükseltin. Biz başka bir şey istemiyoruz.” Bir başkası, sağlık sorunlarından, çalışma koşullarının kötülüğünden bahsediyor. “Fabrikada kullandığımız gazlar, Nazilerin gaz odalarında kullandıklarıyla aynı. Bir gün bir kedi kalıyor fabrikada, ertesi gün geldiğimizde kediyi ölü buluyoruz. Çöpe atıyoruz kediyi; daha sonra çöpteki kediyi yiyen köpek de ölüyor. Biz bu koşullarda yıllarca çalıştık…”
3 saat 2 dakika önce
6 saat 8 dakika önce
7 saat 29 dakika önce
13 saat 35 dakika önce
1 gün 4 saat önce
2 gün 4 saat önce
2 gün 4 saat önce
2 gün 7 saat önce
2 gün 9 saat önce
3 gün 5 saat önce