World Socialist Web Site


Bugün Yeni
Olanlar

Haber ve Analiz
Tarih
Sanat Eleştirisi
Polemikler
Bilim
Bildiriler
Röportajlar
Okur Mektupları

Arşiv

DSWS Hakkında
DEUK Hakkında
Yardım

DİĞER DİLLER
İngilizce

Almanca
Fransızca
İtalyanca
İspanyolca
Portekizce
Lehçe
Çekce
Rusça
Sırp-Hırvat dili
Endonezyaca
Singalaca
Tamilce


ANA BAŞLIKLAR

Dünya ekonomik krizi, kapitalizmin başarısızlığı ve sosyalizmin gerekliliği
SEP/DSWS/TEUÖ bölgesel konferanslarında kabul edilen karar önergesi

Bush, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya saldırması için yeşil ışık yaktı
Türk-Kürt çatışmasındaki tarihsel ve siyasi sorunlar

Asya’da tsunami: neden hiçbir uyarı yapılmadı

Mehring Books’tan yeni bir kitap: Amerikan Demokrasisinin Krizi: 2000 ve 2004 Başkanlık seçimleri

Livio Maitan (1923-2004):
eleştirel bir değerlendirme

  DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye

Yazıcıya hazırla

Obama’nın ziyareti Türkiye’nin oynadığı rolün artacağının ve daha büyük gerilimlerin sinyalini verdi

Kerem Kaya
26 Haziran 2009
İngilizce’den çeviri (17 April 2009)

Başkan Barack Obama’nın Türkiye ziyareti, ABD’nin Türkiye’yi, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’da ABD’nin çıkarlarını güvence altına almak için jandarma rolü oynayacak bölgesel bir karakol olarak destekleme planlarını teyit etti. ABD’nin izlediği bu politika Türkiye ve bölgeyi çevreleyen ülkelerde yaşayan halk kitleleri için ciddi tehlikeler yaratmaktadır.

Bu gelişme karşısında ne Türkiye’deki herhangi bir düzen partisinden ne de basından esas itibariyle hiçbir muhalefet yükselmiyor. Tam tersine, bir ABD başkanının ilk deniz ötesi ziyaretinde Türkiye’ye gelmesini sağlamak gibi önemli bir amaca ulaşıldığı için gururla göğüslerini kabarttılar.

Bu ziyaret, ABD dış politikası için taşıdığı önem paralelinde, son birkaç aydır büyük bir dikkatle hazırlanmaktaydı. Bush yönetimi ABD’de yapılan seçimlerin hemen sonrasında ABD’nin izlediği politikada bir yön değişikliğinin işaretlerini verdi ve o zamandan bu yana üst düzey ABD’li yetkililer Türkiye’yi ziyaret etmeye başladılar.

Geçen ay Hillary Clinton, Türk kamuoyunu Obama’nın ziyareti için hazırlamaya yönelik olduğu anlaşılan bir ziyaret gerçekleştirdi. Türkiye, dünyada ABD’nin politikalarına verilen en düşük kamuoyu onayına sahip olan ülkelerden birisi. Pew Center tarafından yapılan kamuoyu araştırmaları son yıllarda bu oranın yüzde 9 ile 12 arasında değiştiğini gösteriyor ve bu Rusya, İran ve Suriye’nin çok gerisinde kalan bir oran. Clinton, ziyaretinin önemli bir bölümünü sohbet programlarına çıkarak ve gazetecilerle görüşmeler yaparak geçirdi.Washington Post, "Başkanın Türkiye’de iddialı bir halkla ilişkiler programına ihtiyacı olacak," diye yazdı.

Daha sonrasında Türkiye, Obama’nın ilk deniz aşırı ziyaretini yapacağı yer olarak seçildi ve böylece Türkiye, Kanada’dan sonra Obama’nın resmi olarak ziyaret ettiği ikinci devlet oldu -bu yakın geçmişteki ABD yönetimlerinin hiç yapmadıkları bir şeydi.

Obama Ankara’ya varınca Türk parlamentosunda, her zamanki teskin edici edasıyla yaptığı konuşmada, "Çağımızın zorluklarının üstesinden gelebilmek için bir arada durmalıyız -ve birlikte çalışmalıyız," dedi. Ardından bu zorlukların neler olduğunu açıkladı. Bu zorluklardan ve "ortak" amaçlardan biri Afganistan’daki zaferdi. Obama, "Şimdi amaçlarımıza ulaşabilmek için birlikte hareket etmeliyiz," dedi.

Bu, Türk basınının şovenist bir tavır takınması ve Türkiye’nin ve dış politikasının büyüklüğünden övgüyle söz etmesi için yeterli oldu. İslamcı Zaman gazetesinde yer alan bir başlığa göre Obama, ziyareti sırasında "tarihi ve sıcak mesajlar" verdi. Gazete şunları belirtti: "[Obama’nın] Türkiye’nin taşıdığı önemi vurgulamasını çok büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz." Obama’nın ziyareti, onun "ülkemizin taşıdığı değeri, önemi ve demokrasimizin gücünü anladığı," dünya çapında tarihsel bir olaydı.

Gerçekte ise Obama herkese duymak istediklerini söylerken, ülkeden somut sonuçlar elde ederek ayrılan taraf kendisi oldu. Radikal gazetesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, "Amerika'nın Afganistan dâhil her yerde başarılı olmasını istiyoruz. Irak ve Afganistan için yüksek katkımızı elinizde bilin," sözlerine yer verdi. Ancak bu "yüksek katkının" neleri içerdiği açıklığa kavuşmadı.

Türk halkı her iki ülkenin işgaline de şiddetle karşı. Afganistan’a Türk muharip birliklerinin gönderilmesi ılımlı İslamcı AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümeti için ciddi sorunlar yaratacaktır. Türkiye zaten Afganistan’da oradaki NATO güçlerinin bir parçası olarak, 1.200 askerden oluşan muharip olmayan bir askeri varlığa sahip.

Irak’ta, Türkiye’nin katkısı, büyük sayıda ABD işgal askeri, başka hedeflere karşı kullanılmak üzere bu ülkeden çekilirken bir transit olarak hizmet görmek olacaktır. ABD, aynı zamanda, Türkiye’nin Pakistan’la olan iyi ilişkilerini, bu ülkeyi istikrara kavuşturabilmek için kullanmayı umuyor.

Kemalist Cumhuriyet gazetesi ziyaret öncesinde Obama’nın, Bush’un "ılımlı İslam" politikasında cisimlenen, İslamcılığa yönelik girişken tutumunu terk edeceğini ve Türkiye’yi dünya üzerindeki tek laik ve "demokratik" Müslüman cumhuriyet, kaosun ve belirsizliği egemen olduğu bir bölgede Orta Doğu ile Batı dünyası arasındaki tek dengeleyici unsur olarak tanıyacağını umuyordu.

Obama, cumhuriyetin "laik" niteliğini, onun kurucusuna yaptığı hararetli göndermelerle birlikte vurgulayarak, bu anlamda kendisinden isteneni vermiş oldu. Kemalist gazete, Obama’nın Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasını istemiş olmasına ve resmi görüşmelerin dışında Türk öğrencilerle yaptığı bir tartışmada "Kürt azınlıktan" söz etmiş olmasına yönelttiği eleştiriler dışında, ABD başkanının ziyaretinden genel olarak tatmin olmuştu.

Obama’nın bu sözleri ABD’nin, daha önce İslamcı AKP hükümetine karşı yürüttüğü anti-demokratik kampanyada laiklik temasını kullanmış olan Türk ordusuna yönelik olarak izlediği politikada bir değişikliğin işaretlerini verdiği için önem taşıyor. Bush yönetiminin uygulamaları da Irak savaşı sırasında ABD’nin Türk ordusuyla arasına mesafe koymasına da neden olmuştu.

Bu durum kendisini Türk parlamentosu 1 Mart 2003’te ülke topraklarını Irak’a karşı ABD işgal güçleri için bir "kuzey cephesi" için harekât toplanma bölgesi olarak kullanılmasına izin veren tezkerenin kabul edilmemesinde gösterdi. ABD, Türk ordusunu seçilmiş milletvekilleri üzerinde yeterince baskı kurmamakla eleştirdi ve dolayısıyla Irak’taki politikasını Iraklı Kürt Milliyetçilerine destek vermeye dayandırdı. ABD, Türkiye’nin Kürtlere karşı izlediği milliyetçi politikaların, ABD’nin bulabildiği tek güvenilir müttefiki aleyhine çevirerek Irak’taki savaşı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebileceğinden korktu.

Görünen o ki, geçen yıldan bu yana ABD’nin Türk ordusuyla olan ilişkileri yavaş yavaş iyileşirken Kürtlerin stratejik piyasa değeri geçen yıldan bu yana giderek azalıyor. ABD, Türk ordusuna PKK’nın [Kürdistan İşçi Partisi] Kuzey Irak’taki faaliyetleri hakkında, Türkiye’nin sonrasında PKK gerillalarını bombalamak için kullandığı istihbaratı sağladı. Türk kara kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen sınırlı bir sınır ötesi harekât bile ABD’nin onayını aldı.

Obama bu politikanın süreceğini açıkça ortaya koydu. Türk parlamentosunda yaptığı konuşmada, Türkiye’deki Kürtler için muğlâk bir biçimde "eğitim olanaklarını, fırsat eşitliğini ve demokrasiyi güçlendirme" çağrısı yaparken, Kürt milliyetçisi PKK’yı El Kaide teröristleriyle aynı kefeye koydu. Obama, anlamlı bir biçimde, "bölücülük" suçlamasıyla kapatılmak üzere olan DTP’den (Demokratik Toplum Partisi) milletvekilleriyle yaptığı toplantıda, kendileri ile şiddet arasına mesafe koymalarının gerektiği konusunda ders verdi, ama bu partinin kapatılması girişimine yönelik herhangi bir eleştiri yapmaktan kaçındı.

Türk ordusunun üst komutası, önemli bir karar değişikliği yaparak Obama’nın konuşmasını dinlemek için parlamentoya geldiler. Bu, DTP milletvekillerinin iki yıl önce Türk parlamentosuna girmelerini genelkurmayın bir boykot nedeni olarak gördüğünü açıklamasından bu yana üst düzey generallerin katıldıkları ilk parlamento oturumuydu.

Milliyet gazetesi de Obama’nın konuşmasının "yeni bir başlangıç" olduğunu ve Bush’un "ılımlı İslam"a yaptığı göndermelerin yerini laik-demokratik bir ülkeye yapılan göndermelerin aldığını belirterek bu olguya dikkat çekti. Bununla birlikte, Obama gayrı resmi olarak AKP’nin seçmen tabanını tamamen göz ardı etmedi ve üniversite öğrencileriyle yaptığı resmi toplantı sırasında toplantıyı namaz saatinden önce bitirmek istediğini söyledi.

AKP lideri Başbakan Erdoğan, haklı olarak, "Türkiye ile ABD arasında yeni bir dönem başladığına," işaret etti. Kuşkusuz, Erdoğan ABD’nin Türkiye’nin taleplerine karşı daha olumlu yaklaşacağını varsayıyordu.

En büyük muhalefet partisinin -Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)- lideri Deniz Baykal, bir halkla ilişkiler çalışması olarak Obama’nın ziyaretinin başarılı olduğunu kabul etti ancak hükümeti bu ziyaretten daha fazla yararlanmadığı için eleştirdi. Baykal bu ziyaretin "kaçırılmış bir fırsat" olduğunu ve "bu ziyarette Türkiye'nin bazı sorun ve konulardaki tezlerinin daha net anlatılması gerekirdi," dedi.

Obama’nın konuşmasına karşı kurulu düzenin üst düzey temsilcilerinden tek eleştiri, son yerel seçimlerde oyunu önemli ölçüde artırarak üçüncü en büyük parti olma konumunu pekiştiren faşist Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli, Obama’nın Türkiye’den tarihiyle yüzleşmesini istemesinin "nezaketsizlik" olduğunu söyleyerek şikâyette bulundu. Bu, Obama’nın doğrudan herhangi bir gönderme yapmaktan kaçınarak, bunun yerine "geçmişi dürüst, açık ve yapıcı bir biçimde ele alan bir süreç"ten söz ederek 1915 Ermeni soykırımına yaptığı üstü kapalı göndermeye verilen bir karşılıktı. Bahçeli’nin bu sözleri Türkiye’nin, her iki ülkenin tarihçilerinin "1915 olaylarını" tartışmaları gerektiğini söyleyen -sanki soykırım sonuca bağlanmamış bir sorunmuş gibi- resmi tutumuna çok yakındır.

ABD başkanı sözlerini, bir yandan Türk siyasi kurumlarını gücendirmemek ve diğer yandan Türkiye ile Ermenistan arasında ve Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir uzlaşma sağlanması için baskı yapmak üzere büyük bir dikkatle seçti. Bunun, Türkiye’nin güney Kafkasya’da daha büyük bir rol üstlenmesi açısından yaşamsal bir önemde sahip olduğu düşünülüyor. Dağlık Karabağ’da nüfus ağırlıklı olarak Ermenilerden oluşuyor ve Ermenistan tarafından desteklenen şiddetli bir savaşın ardında Azerbaycan’dan koptu. O zamandan bu yana Türkiye, Ermenistan’la olan diplomatik ilişkilerini sona erdirdi ve müttefik olarak yüzünü Rusya’ya dönen bu ülkeyle sınır geçişlerini kapattı.

Türkiye ve Azerbaycan’da milliyetçiler iki devletten "tek bir millet" olarak söz ediyorlar ve Ermenistan’a verilecek herhangi bir ödün bunların sert muhalefetiyle karşılaşıyor. Buna ek olarak, Ermenilere karşı nefret ve kin ekmek, Türkiye’de on yıllardır sağcı milliyetçilerin, faşistlerin ve İslamcıların sermayesi olmuş durumda. Ermeni milliyetçileri arasında da Türk karşıtı kin derin köklere sahip.

Benzer bir şekilde, Obama’nın Kıbrıs’ta "iki bölgeli ve iki toplumlu federasyon" temelinde "kalıcı bir anlaşma" sağlanması çağrısı, karşı tarafa herhangi bir ödün verilmesine kesin bir biçimde karşı çıkan Türk ve Yunanlı milliyetçileri kaçınılmaz olarak harekete geçirecektir.

Obama bundan başka Türkiye’nin İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuğundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve İran’a "nükleer silahlara sahip olma emelleri" konusunda yapılan baskıya Türkiye’nin desteğini almaya çalışırken, rejim değişikliği amacını zımni olarak gündemden düşürerek, "İran İslam Cumhuriyeti’nin liderleri" ile "diyalog içinde olma" çağrısı yaptı.

İsrail ve Filistin konusunda Hamas’tan hiç söz etmedi. Kemalist siyasi kurumların ve Türk ordusunun aksine, Erdoğan’ın AKP hükümeti bu İslamcı grupla iyi ilişkilere sahip ve Hamas ile İsrail arasında başarısız kalan bir aracılık yapma girişiminde bulunmuştu.

Genel olarak bakıldığında Türk medyası ve siyasi düzeni tarafından çıkartılan sonuç, Obama’nın yeni yaklaşımının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını güçlendireceği ve dünya üzerindeki stratejik önemini yeniden kazanmasına yardımcı olmak konusunda büyük bir destek sağlayacağı şeklinde oldu. Bu tür "ulusal çıkarların" Türkiye’deki kitlelerin çıkarlarıyla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Tam aksine bunlar, sürekli olarak emperyalist güçlerle bir uzlaşmaya varmaya çalışan Türk yönetici seçkininin çıkarlarını temsil etmektedir. Şu anda öyle görülüyor ki ABD gerçekten de Türkiye’nin komşu olduğu bölgelerde daha büyük, daha aktif bir rol oynamasına yönelik planlara sahip.

Bu politikanın yol açacağı gerilimlerin bir işareti Obama’nın, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik talebi konusundaki ısrarında -Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından derhal karşı çıkılan bir tavsiye- kendisini gösterdi.

Aynı zamanda Andres Rasmussen’in yeni NATO genel sekreteri olarak seçilmesi konusunda da gerilimler yaşandı. İlk başta Erdoğan’ın hükümeti, 2005 yılında sağcı bir Danimarka gazetesinde yayınlanan kötü üne sahip Muhammet karikatürlerini savunan, koyu bir İslam karşıtı olarak görülen Rasmussen’e karşı çıktı.Türkiye aynı zamanda PKK ile bağlantılı olduğu öne sürülen, merkezi Danimarka’da bulunan ve Kürtçe yayın yapan Roj TV uydu TV kanalının yayınına da son verilmesini istiyor. Merkel ve diğer Avrupalı liderler Rasmussen konusunda herhangi bir taviz vermeyi reddettiler ve Türkiye’nin onayını, ancak Obama tarafından yapılan bir son dakika müdahalesi ile -esas olarak bu ülkeye NATO’da kimi üst düzey görevler verme karşılığında satın alarak- almayı başardılar.

Makalenin İngilizce orijinali
(17 April 2009)

 

Sayfanın başı

Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



Telif Hakkı 1998-2008
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır