DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler : Türkiye
Yazıcıya hazırla
Obamanın ziyareti Türkiyenin oynadığı rolün artacağının ve daha büyük gerilimlerin sinyalini verdi
Kerem Kaya
26 Haziran 2009
İngilizceden çeviri (17 April 2009)
Başkan Barack Obamanın Türkiye ziyareti, ABDnin Türkiyeyi, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asyada ABDnin çıkarlarını güvence altına almak için jandarma rolü oynayacak bölgesel bir karakol olarak destekleme planlarını teyit etti. ABDnin izlediği bu politika Türkiye ve bölgeyi çevreleyen ülkelerde yaşayan halk kitleleri için ciddi tehlikeler yaratmaktadır.
Bu gelişme karşısında ne Türkiyedeki herhangi bir düzen partisinden ne de basından esas itibariyle hiçbir muhalefet yükselmiyor. Tam tersine, bir ABD başkanının ilk deniz ötesi ziyaretinde Türkiyeye gelmesini sağlamak gibi önemli bir amaca ulaşıldığı için gururla göğüslerini kabarttılar.
Bu ziyaret, ABD dış politikası için taşıdığı önem paralelinde, son birkaç aydır büyük bir dikkatle hazırlanmaktaydı. Bush yönetimi ABDde yapılan seçimlerin hemen sonrasında ABDnin izlediği politikada bir yön değişikliğinin işaretlerini verdi ve o zamandan bu yana üst düzey ABDli yetkililer Türkiyeyi ziyaret etmeye başladılar.
Geçen ay Hillary Clinton, Türk kamuoyunu Obamanın ziyareti için hazırlamaya yönelik olduğu anlaşılan bir ziyaret gerçekleştirdi. Türkiye, dünyada ABDnin politikalarına verilen en düşük kamuoyu onayına sahip olan ülkelerden birisi. Pew Center tarafından yapılan kamuoyu araştırmaları son yıllarda bu oranın yüzde 9 ile 12 arasında değiştiğini gösteriyor ve bu Rusya, İran ve Suriyenin çok gerisinde kalan bir oran. Clinton, ziyaretinin önemli bir bölümünü sohbet programlarına çıkarak ve gazetecilerle görüşmeler yaparak geçirdi.Washington Post, "Başkanın Türkiyede iddialı bir halkla ilişkiler programına ihtiyacı olacak," diye yazdı.
Daha sonrasında Türkiye, Obamanın ilk deniz aşırı ziyaretini yapacağı yer olarak seçildi ve böylece Türkiye, Kanadadan sonra Obamanın resmi olarak ziyaret ettiği ikinci devlet oldu -bu yakın geçmişteki ABD yönetimlerinin hiç yapmadıkları bir şeydi.
Obama Ankaraya varınca Türk parlamentosunda, her zamanki teskin edici edasıyla yaptığı konuşmada, "Çağımızın zorluklarının üstesinden gelebilmek için bir arada durmalıyız -ve birlikte çalışmalıyız," dedi. Ardından bu zorlukların neler olduğunu açıkladı. Bu zorluklardan ve "ortak" amaçlardan biri Afganistandaki zaferdi. Obama, "Şimdi amaçlarımıza ulaşabilmek için birlikte hareket etmeliyiz," dedi.
Bu, Türk basınının şovenist bir tavır takınması ve Türkiyenin ve dış politikasının büyüklüğünden övgüyle söz etmesi için yeterli oldu. İslamcı Zaman gazetesinde yer alan bir başlığa göre Obama, ziyareti sırasında "tarihi ve sıcak mesajlar" verdi. Gazete şunları belirtti: "[Obamanın] Türkiyenin taşıdığı önemi vurgulamasını çok büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz." Obamanın ziyareti, onun "ülkemizin taşıdığı değeri, önemi ve demokrasimizin gücünü anladığı," dünya çapında tarihsel bir olaydı.
Gerçekte ise Obama herkese duymak istediklerini söylerken, ülkeden somut sonuçlar elde ederek ayrılan taraf kendisi oldu. Radikal gazetesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün, "Amerika'nın Afganistan dâhil her yerde başarılı olmasını istiyoruz. Irak ve Afganistan için yüksek katkımızı elinizde bilin," sözlerine yer verdi. Ancak bu "yüksek katkının" neleri içerdiği açıklığa kavuşmadı.
Türk halkı her iki ülkenin işgaline de şiddetle karşı. Afganistana Türk muharip birliklerinin gönderilmesi ılımlı İslamcı AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümeti için ciddi sorunlar yaratacaktır. Türkiye zaten Afganistanda oradaki NATO güçlerinin bir parçası olarak, 1.200 askerden oluşan muharip olmayan bir askeri varlığa sahip.
Irakta, Türkiyenin katkısı, büyük sayıda ABD işgal askeri, başka hedeflere karşı kullanılmak üzere bu ülkeden çekilirken bir transit olarak hizmet görmek olacaktır. ABD, aynı zamanda, Türkiyenin Pakistanla olan iyi ilişkilerini, bu ülkeyi istikrara kavuşturabilmek için kullanmayı umuyor.
Kemalist Cumhuriyet gazetesi ziyaret öncesinde Obamanın, Bushun "ılımlı İslam" politikasında cisimlenen, İslamcılığa yönelik girişken tutumunu terk edeceğini ve Türkiyeyi dünya üzerindeki tek laik ve "demokratik" Müslüman cumhuriyet, kaosun ve belirsizliği egemen olduğu bir bölgede Orta Doğu ile Batı dünyası arasındaki tek dengeleyici unsur olarak tanıyacağını umuyordu.
Obama, cumhuriyetin "laik" niteliğini, onun kurucusuna yaptığı hararetli göndermelerle birlikte vurgulayarak, bu anlamda kendisinden isteneni vermiş oldu. Kemalist gazete, Obamanın Heybeliadadaki Ruhban Okulunun yeniden açılmasını istemiş olmasına ve resmi görüşmelerin dışında Türk öğrencilerle yaptığı bir tartışmada "Kürt azınlıktan" söz etmiş olmasına yönelttiği eleştiriler dışında, ABD başkanının ziyaretinden genel olarak tatmin olmuştu.
Obamanın bu sözleri ABDnin, daha önce İslamcı AKP hükümetine karşı yürüttüğü anti-demokratik kampanyada laiklik temasını kullanmış olan Türk ordusuna yönelik olarak izlediği politikada bir değişikliğin işaretlerini verdiği için önem taşıyor. Bush yönetiminin uygulamaları da Irak savaşı sırasında ABDnin Türk ordusuyla arasına mesafe koymasına da neden olmuştu.
Bu durum kendisini Türk parlamentosu 1 Mart 2003te ülke topraklarını Iraka karşı ABD işgal güçleri için bir "kuzey cephesi" için harekât toplanma bölgesi olarak kullanılmasına izin veren tezkerenin kabul edilmemesinde gösterdi. ABD, Türk ordusunu seçilmiş milletvekilleri üzerinde yeterince baskı kurmamakla eleştirdi ve dolayısıyla Iraktaki politikasını Iraklı Kürt Milliyetçilerine destek vermeye dayandırdı. ABD, Türkiyenin Kürtlere karşı izlediği milliyetçi politikaların, ABDnin bulabildiği tek güvenilir müttefiki aleyhine çevirerek Iraktaki savaşı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebileceğinden korktu.
Görünen o ki, geçen yıldan bu yana ABDnin Türk ordusuyla olan ilişkileri yavaş yavaş iyileşirken Kürtlerin stratejik piyasa değeri geçen yıldan bu yana giderek azalıyor. ABD, Türk ordusuna PKKnın [Kürdistan İşçi Partisi] Kuzey Iraktaki faaliyetleri hakkında, Türkiyenin sonrasında PKK gerillalarını bombalamak için kullandığı istihbaratı sağladı. Türk kara kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen sınırlı bir sınır ötesi harekât bile ABDnin onayını aldı.
Obama bu politikanın süreceğini açıkça ortaya koydu. Türk parlamentosunda yaptığı konuşmada, Türkiyedeki Kürtler için muğlâk bir biçimde "eğitim olanaklarını, fırsat eşitliğini ve demokrasiyi güçlendirme" çağrısı yaparken, Kürt milliyetçisi PKKyı El Kaide teröristleriyle aynı kefeye koydu. Obama, anlamlı bir biçimde, "bölücülük" suçlamasıyla kapatılmak üzere olan DTPden (Demokratik Toplum Partisi) milletvekilleriyle yaptığı toplantıda, kendileri ile şiddet arasına mesafe koymalarının gerektiği konusunda ders verdi, ama bu partinin kapatılması girişimine yönelik herhangi bir eleştiri yapmaktan kaçındı.
Türk ordusunun üst komutası, önemli bir karar değişikliği yaparak Obamanın konuşmasını dinlemek için parlamentoya geldiler. Bu, DTP milletvekillerinin iki yıl önce Türk parlamentosuna girmelerini genelkurmayın bir boykot nedeni olarak gördüğünü açıklamasından bu yana üst düzey generallerin katıldıkları ilk parlamento oturumuydu.
Milliyet gazetesi de Obamanın konuşmasının "yeni bir başlangıç" olduğunu ve Bushun "ılımlı İslam"a yaptığı göndermelerin yerini laik-demokratik bir ülkeye yapılan göndermelerin aldığını belirterek bu olguya dikkat çekti. Bununla birlikte, Obama gayrı resmi olarak AKPnin seçmen tabanını tamamen göz ardı etmedi ve üniversite öğrencileriyle yaptığı resmi toplantı sırasında toplantıyı namaz saatinden önce bitirmek istediğini söyledi.
AKP lideri Başbakan Erdoğan, haklı olarak, "Türkiye ile ABD arasında yeni bir dönem başladığına," işaret etti. Kuşkusuz, Erdoğan ABDnin Türkiyenin taleplerine karşı daha olumlu yaklaşacağını varsayıyordu.
En büyük muhalefet partisinin -Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)- lideri Deniz Baykal, bir halkla ilişkiler çalışması olarak Obamanın ziyaretinin başarılı olduğunu kabul etti ancak hükümeti bu ziyaretten daha fazla yararlanmadığı için eleştirdi. Baykal bu ziyaretin "kaçırılmış bir fırsat" olduğunu ve "bu ziyarette Türkiye'nin bazı sorun ve konulardaki tezlerinin daha net anlatılması gerekirdi," dedi.
Obamanın konuşmasına karşı kurulu düzenin üst düzey temsilcilerinden tek eleştiri, son yerel seçimlerde oyunu önemli ölçüde artırarak üçüncü en büyük parti olma konumunu pekiştiren faşist Milliyetçi Hareket Partisinin (MHP) lideri Devlet Bahçeliden geldi. Bahçeli, Obamanın Türkiyeden tarihiyle yüzleşmesini istemesinin "nezaketsizlik" olduğunu söyleyerek şikâyette bulundu. Bu, Obamanın doğrudan herhangi bir gönderme yapmaktan kaçınarak, bunun yerine "geçmişi dürüst, açık ve yapıcı bir biçimde ele alan bir süreç"ten söz ederek 1915 Ermeni soykırımına yaptığı üstü kapalı göndermeye verilen bir karşılıktı. Bahçelinin bu sözleri Türkiyenin, her iki ülkenin tarihçilerinin "1915 olaylarını" tartışmaları gerektiğini söyleyen -sanki soykırım sonuca bağlanmamış bir sorunmuş gibi- resmi tutumuna çok yakındır.
ABD başkanı sözlerini, bir yandan Türk siyasi kurumlarını gücendirmemek ve diğer yandan Türkiye ile Ermenistan arasında ve Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir uzlaşma sağlanması için baskı yapmak üzere büyük bir dikkatle seçti. Bunun, Türkiyenin güney Kafkasyada daha büyük bir rol üstlenmesi açısından yaşamsal bir önemde sahip olduğu düşünülüyor. Dağlık Karabağda nüfus ağırlıklı olarak Ermenilerden oluşuyor ve Ermenistan tarafından desteklenen şiddetli bir savaşın ardında Azerbaycandan koptu. O zamandan bu yana Türkiye, Ermenistanla olan diplomatik ilişkilerini sona erdirdi ve müttefik olarak yüzünü Rusyaya dönen bu ülkeyle sınır geçişlerini kapattı.
Türkiye ve Azerbaycanda milliyetçiler iki devletten "tek bir millet" olarak söz ediyorlar ve Ermenistana verilecek herhangi bir ödün bunların sert muhalefetiyle karşılaşıyor. Buna ek olarak, Ermenilere karşı nefret ve kin ekmek, Türkiyede on yıllardır sağcı milliyetçilerin, faşistlerin ve İslamcıların sermayesi olmuş durumda. Ermeni milliyetçileri arasında da Türk karşıtı kin derin köklere sahip.
Benzer bir şekilde, Obamanın Kıbrısta "iki bölgeli ve iki toplumlu federasyon" temelinde "kalıcı bir anlaşma" sağlanması çağrısı, karşı tarafa herhangi bir ödün verilmesine kesin bir biçimde karşı çıkan Türk ve Yunanlı milliyetçileri kaçınılmaz olarak harekete geçirecektir.
Obama bundan başka Türkiyenin İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuğundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve İrana "nükleer silahlara sahip olma emelleri" konusunda yapılan baskıya Türkiyenin desteğini almaya çalışırken, rejim değişikliği amacını zımni olarak gündemden düşürerek, "İran İslam Cumhuriyetinin liderleri" ile "diyalog içinde olma" çağrısı yaptı.
İsrail ve Filistin konusunda Hamastan hiç söz etmedi. Kemalist siyasi kurumların ve Türk ordusunun aksine, Erdoğanın AKP hükümeti bu İslamcı grupla iyi ilişkilere sahip ve Hamas ile İsrail arasında başarısız kalan bir aracılık yapma girişiminde bulunmuştu.
Genel olarak bakıldığında Türk medyası ve siyasi düzeni tarafından çıkartılan sonuç, Obamanın yeni yaklaşımının Türkiyenin ulusal çıkarlarını güçlendireceği ve dünya üzerindeki stratejik önemini yeniden kazanmasına yardımcı olmak konusunda büyük bir destek sağlayacağı şeklinde oldu. Bu tür "ulusal çıkarların" Türkiyedeki kitlelerin çıkarlarıyla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Tam aksine bunlar, sürekli olarak emperyalist güçlerle bir uzlaşmaya varmaya çalışan Türk yönetici seçkininin çıkarlarını temsil etmektedir. Şu anda öyle görülüyor ki ABD gerçekten de Türkiyenin komşu olduğu bölgelerde daha büyük, daha aktif bir rol oynamasına yönelik planlara sahip.
Bu politikanın yol açacağı gerilimlerin bir işareti Obamanın, Türkiyenin Avrupa Birliğine üyelik talebi konusundaki ısrarında -Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından derhal karşı çıkılan bir tavsiye- kendisini gösterdi.
Aynı zamanda Andres Rasmussenin yeni NATO genel sekreteri olarak seçilmesi konusunda da gerilimler yaşandı. İlk başta Erdoğanın hükümeti, 2005 yılında sağcı bir Danimarka gazetesinde yayınlanan kötü üne sahip Muhammet karikatürlerini savunan, koyu bir İslam karşıtı olarak görülen Rasmussene karşı çıktı.Türkiye aynı zamanda PKK ile bağlantılı olduğu öne sürülen, merkezi Danimarkada bulunan ve Kürtçe yayın yapan Roj TV uydu TV kanalının yayınına da son verilmesini istiyor. Merkel ve diğer Avrupalı liderler Rasmussen konusunda herhangi bir taviz vermeyi reddettiler ve Türkiyenin onayını, ancak Obama tarafından yapılan bir son dakika müdahalesi ile -esas olarak bu ülkeye NATOda kimi üst düzey görevler verme karşılığında satın alarak- almayı başardılar.
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2008
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|