8 Haziran akşamı gözaltına alınarak tutuklanan Mehmet Bal, istanbul'da sırasıyla, Beşiktaş İnzibat, Hasdal Askeri Cezaevi'nde işkenceye uğradı. Dün(13 Haziran) Adana'ya; 6. Kolordu Askeri Cezaevi'ne sevk edildi. 16 Haziran'da 6. Kolordu Askeri Mahkemesi'nde duruşması yapılacak. Avukatı Suna Coşkun, bir basın açıklaması yaptı ve aynı zamanda da dayanışma çağrısında bulundu.
Devamı için tıklayınız...
8 Haziran Pazar günü polislerce gözaltına alınıp Beşiktaş Jandarma Karakolu'na teslim edilen vicdani retçi Mehmet Bal, gözetim altında tutulduğu gece boyunca bir çok baskı ve şiddete maruz kaldı. Hasdal Askeri Mahkemesi'nce tutuklanıp cezaevine konulan Mehmet Bal, kendisine yapılanları protesto için açlık grevine başladı.
Avukatlarının Mehmet ile yaptıkları görüşme sonrası tuttukları tutanak Mehmet'in uğradığı işkenceyi gözler önüne serdi. İtaatsizlik emirlerden de, emirleri uygulayanlardan da daha güçlüdür.
TUTANAKTIR
11 Haziran 2008 Çarşamba günü saat 15:15 civarı Mehmet Bal ile görüşmek için 3. Kolordu Hasdal Askeri Cezaevi'ne gittik. Mehmet Bal'ı iki asker kucaklarında görüş yerine getirdiler. Mehmet Bal ayakta duramıyordu, oturamıyordu. Üç sandalyenin üzerinde tam yatar şekilde görüşe başlanıldı.
Cezaevine getirildiği 09 Haziran 2008 Pazartesi günü astsubayın zorla ve kaba dayakla saçını kestiğini, daha sonra koğuş mümessili tutuklu Necati Polat'ın bulunduğu hücreye konulduğunu;
Astsubay'ın çıkarken Necati Polat'a Sen gerekeni yaparsın dedikten sonra, Necati Polat ve koğuşundaki 3-4 kişi tarafından yaklaşık 45 santim uzunluğunda bilek kalınlığında odun sopalarla dövüldüğünü
Dayak sonucu bayıldığını ve duşa götürülüp soğuk suyla ayıltıldıktan sonra tekrar dövüldüğünü;
haberin tümü
Mehmet Bal işkenceye ve tutsaklığa maruz kalıyor, hala!
8 Haziran akşamı saat 8.30 sularında Arnavutköy'deki adresine gelen sivil polisler tarafından sokakta yürürken doğrudan gözaltına alınan Anarşist Total Retçi Mehmet Bal, Beşiktaş İnzibat Birliği'ne götürüldü ve burada da hiçbir şekilde kendisine sunulan belgeleri imzalamayan arkadaşımızın zorla parmak izi alındı, inzibat birliğindeki görevli askerler, görevlerinin icabı olarak yine fiziksel şiddet uyguladı ve kendisi, iktidarların üzerindeki hak iddialarını ve fiziksel saldırılarını protesto etmek amacıyla açlık grevine başladı.
Zor kullanma, itaat, ölü-seviciliği ve teslimiyetin yüceltildiği kurumlar tarafından teslim alınmak istenen Mehmet Bal, iktidarların; ölü-sevici saldırılarına karşı yaşamdan yana bir tutum alarak asker olmama yolundaki direnişine devam ediyor. Bedenleri ve ruhları üzerinde hak iddia eden alçaklara onların teslimiyet isteklerine, adaletsizliklerine, eşitsizliklerine, ayrımcılıklarına, cinsiyetçi politikalarına, çok boyutlu yıkıcı şiddetlerine, cinayetlerine karşı çıkmak ve şu an tutsak olan Mehmet Bal'ın onurlu duruşuyla dayanışmak ve yalnız olmadığını göstermek, maruz bırakmak istedikleri sessizliğin yekpare olmadığını birlikte haykırmak için 11 Haziran Çarşamba saat 13.00'de Galatasaray Meydanı'nda, Antimilitarist İnsiyatif tarafından bir basın açıklaması gerçekleştirilecek. Hayattan ve özgürleşmeden yana olan ve onurlu bir noktadan dayanışarak yaşamak isteyenlerin seslerini birleştirdikleri bir eyleme, tüm özgürlükçü bireyleri ve kurumları davet ediyoruz.
İstanbul İndymedia
Devamı için tıklayınız...
Bu sene ikincisi düzenlenen ÖSS Duvarını Yıkalım mitingi varoşlardan akarak gelen sınava öfkeli liselerin ve emekçi gençliğin öfkesinin yansıdığı, eğitim emekçilerinin ve velilerin sorunlarını haykırdığı, daha ÖSS duvarına yaklaşamadan eğitimden yoksun bırakılan işçi ve emekçi gençliğin sorunlarının birleşik, kitlesel ve ortak bir şekilde dillendirdiği bir kürsü oldu.
Haftalardır mahallelerde yoğun bir çalışması sürdürülen ÖSS Duvarını Yıkalım mitingi, bini aşkın öğrencinin, işçi ve emekçinin katılımı ile Kadıköy İskele meydanında coşkulu bir şekilde gerçekleşti. Velilerin, eğitim emekçilerinin ve tekstil işçilerinin de yoğun katılımı gözlenen mitingte, sık sık Cinsel, ulusal, sınıfsal elemeye son! Emekçiler için eğitim, eğitim için dayanışma ÖSS Duvarını Yıkacağız sloganları atıldı.
TÜM-İGD, LÖB, ESP'li Emekçi Memurlar, Sosyalist Gençlik Derneği Öğrenci Velileri, Öğrenci Birliği, Devrimci Öğrenciler, Dev-lis, Mayısta Yaşam Kooperatifi, Anadoluda Yaşam Kooperatifi, Esenyurt Kolektifi, 78 ADA-Der, Yeni Dünya Gençliği, Dev-lis, EHP Gençliği, İLGP, Yeni Demokrat Gençlik, Demokratik Gençlik Derneği, Genç Düş- Dem-Lis, Özgür Lise, DÖB, Bilinçli Gençlik ve KÖZün katılımı ile gerçekleşen mitingte, kurumlar ÖSS Duvarını Yıkalım pankartının arkasında Tepe Natulusün önünde toplanıp yürümeye başladılar. Yürüyüş sırasında sık sık, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!, ÖSS Duvarını Yıkacağız şeklinde sloganlar atıldı.
1993 yılında beri örgütlenme çalışmalarını legalite üzerinden devam ettiren LGBT bireylerin yanyanalığı ile LAMBDA İSTANBUL-www.lambdaistanbul.org yaratıldı. Varoluşundan şimdiye kadar 15 yılı geride bırakmış olan bir radikal örgütlenme olarak ilk legalleşmiş kurumsallaşma biçiminindeki örgütlenme faaliyetleri ve 1 yıla yakın bir süredir devam etmekte olan ve dün sonuçlanan kapatılma davasına ilişkin olarak Lambdaİstanbul'lu dostlarımızdan Yeşim Başaran, Sedef Çakmak ve Boysan Yakar ile bir söyeşi gerçekleştirdik.
- İ-indymedia: Lambda İstanbul'un kendi varoluş deneyimi ve süreç içerisindeki bireylerin alıştırılmışın dışında yanyana durarak kendilerinin yarattıkları kolektif fotoğrafa baktığımızda aşılmış olanlar neler? Bir arada durmanın hayattaki karşılığı hangi noktada pratik değişimleri beraberinde getiriyor?
- Boysan: Türkiyede 93ten bu yana örgütlenme adına büyük adımlar atan LGBTT bireylerin sistemin baskıladığı bireyini apolitik ve dayanışmasız tektipleştirici anlayışa mahkum eden zihniyete tezat oluşturacak bir yapılanmayla oluşturdukları hareketi kendi eksenlerinde geliştirmeleri günümüze de önemli oranda deneyim ve refleksler kazandırmıştır. Toplumsal mücadeleye dair pek de uzun olmayan bir belleğe sahip toplumumuzda ayrımcılık gibi insan hakları temelli ortak mücadele alanlarında filizlenen LGBTT hareketi de sol anlayışın hak mücadelelerinden ve politik yaklaşımlarından etkilenerek şekillenmiştir. Bu bağlamda yıllar içinde elde edilen görünürlülük ve söz sahibi olunan alanlarda daha önceki sosyal hareketlerin yarattığı pratiklerin de gözardı edilmemesi gerekmektedir. Öte yandan günümüzde bile sayfa sayfa artan LGBTT varoluşuna dair tehditler şiddet vakaları ve devlet organlarınca içselleştirilmiş hak ihlalleri karşısında dayatılan saklanma ve gizlenme anlayışına karşı bir dil üretmek isteyen bireyler muhakkaktır ki bir araya gelip kendi özgürleşmeleri için ortak mücadele alanları oluşturacaklardı.
Devamı için tıklayınız...
Kürt Vicdani Red İnisiyatifi'nden İsviçre'de eylem ve iki yeni redçi 28 mayıs 2008 tarihinde isviçrenin bern büyükelçiligi önünde Kürt vicdani red insiyatifinin organize ettigi bedelli askerlik karşıtı Neyin bedeli adlı kampanya,yapılan basın açıklaması ve vicdani red deklarasyonlarıyla başlatıldı. Basın acıklamasına yaklaşık yirmi kişi katıldı,avrupa barış meclisi,isviçre halk meclisi,isvicre göçmen işçiler fedarasyonu,avrupa demokratik gençlik harekatı ve Yazar Gün zileli desteklıyor kampanyayı.
Saat 14 00de kürt vicdani red insiyatifi adına vicdani redci metin aydın tarafında kampanya metni okundu,Ardında Ömer kıral ve Özkan Kalın vicdani redlerini kamuoyuna deklare ettıler.Büyükelçilik kanalıyla Özkan kalına gönderilen bedelli askerlik yapılmasının istenildigi evrak elçilik önünde yakıldı,Elçilik önünde yaklaşık yarım süren eylemde isviçre polisi yogun güvenlik önlemleri aldı.Basın açıklaması metni ve vicdani red acıklamalarının oldugu metinler polisler aracılıgıyla elcilik görevlilerine verildi,
Basın açıklamasının ardında Bern postahanesinden corlu kapalı cezaevınde tutsak bulunan Vicdani Redçı Halil Savda'ya destek kartları atıldı.Kısa bir açıklama yapan metin aydın,hallil savdanın derhal serbest bırakılmasını ve Halil savda nın yanlız olmadıgını hep onla birlikte olacaklarını vurguladı.Kampanyalarının degişik etkinliklerle sürücegini belirtti.
Kesinleşmiş mahkumiyeti nedeniyle şu anda Çorlu Askeri Cezaevi'nde yatmakta olan Halil Savda'nın tutuklanmadan hemen önce aylık anarşist fikir gazetesi Ahali ile yapmış olduğu röportaj, gazetenin Nisan/Mayıs 2008 tarihli sayısında yayınlandı.
Ahali Gazetesi'nin vicdani red hareketi ile ilgili sorularını yanıtlayan Halil Savda, "Toplumda şiddetsizliği arzuluyorsak, şiddetsiz mücadele yöntemini geliştirmemiz lazım. Eğer özgür değilsek bugünden ilişkilerimiz de özgürlüğü inşa etmemiz lazım. Eğer biz demokratik yapılar oluşturmak istiyorsak bizim kendi yapılarımızı demokratik kılmamız lazım. Biz bunu yaptığımızda sisteme karşı çok daha güçlü konumlanabilir, alternatif bir sisteme veya alternatif bir yaşama alanına, yaşam tarzına katkı yapabiliriz. Bu açıdan işte vicdani retçilerin sivil itaatsizlik tutumları, muhalefetin gelecekteki mücadele yönü açısından iyi bir örnektir. Biz her alanda bu tarz mücadeleler örgütlediğimizde ve bu tarz tutumlar sergilediğimizde emin olun sistemi daha çok zorlamış oluruz. Belki sistemi yıkmayız ama sistemi en azından zayıflatabiliriz. Ve kendi yaşama alanlarımızı daha da genişletebiliriz." diyor.
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız....
Hemen hepsi bir siyasi partide yönetici olan tersane patronları, politikacı kimlikleriyle bir yandan sosyal adalet yalanlarını sürdürürken, kardan gözü dönmüş öteki halleriyle de yanlarında çalıştırdıkları işçilerin birer birer ölümlerine, sakat kalmalarına seyirci kalıyorlar.
İşçiler bu kez de sokaklarda, ama bu kez ücret artışı ya da sosyal iyileştirmeler peşinde değiller. Öncelikli olarak çalışırken ölmemeyi istiyorlar. Aslında düşük ücret ya da kötü çalışma koşuları zaten bir çok işçinin yavaş yavaş ölmesine neden oluyordu. Şimdi değişen şey bu ölümlerin daha aleni olması.
Şimdi devlet, tersaneleri kapatarak kendi pisliğini örtmeye çalışıyor. Ama ezilenlerin öfkesinden kurtulamayacaklar.
"Eğer bizi asarak ... tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan; bekleyen milyonların bu hareketini, işci hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız -eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurda, burda veya orada, arkanızda, -ve önünüzde, ve her yerde alevler yukseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz". - Albert Spies, Anarşist Emekçi
Dünya genelinde politik/siyasi, ekonomik, düşünsel iktidar/güç sahiplerinin egemenlerin doğrudan ya da "dolaylı" olarak gerçekleştirdikleri çok boyutlu ölümcül saldırılarının durdurabileceğinin mümkünatını gösteren, doğrudan gündelik yaşamı dönüştürmeye yönelik, çokluğun biraradalığı ile birlikte bir kampanya başka bir mücadele başladı, bundan 122 yıl önce, Chicago; Amerika'da. Amerikan Emek Federasyonu'nun "sekiz saat 1886 Mayis'inin 1'i itibariyle yasal gunluk calisma suresi olmalidir şiarıyla günışığına çıkan mücadelede anarşistler, sosyalistler ve işçiler birlikte yanyana hareket etmeye başladılar. Ve 122 yıldır; 1 Mayıs günü dünyanın hemen her yerinde, çok renkli biçimlerde, hayatın farklı alanlarına anlam verenlerin, şenlikli festivali olarak varediliyor, kimi topraklarda mücadele sonrasında 1 Mayıs gününün işgünü dışına çıkartılarak tatil olma hakkıda elde edildi. Türkiye'de de diğer topraklarda olduğu gibi burjuvazi 1 Mayıs'ı görmezden gelme ya da kendi manipülatif; faşizan sloganlarıyla; gericiliğine katma arzusuyla yanıp tutuşmakta; ancak emek hareketlerinin ve ruhunda özgürlük ateşinin sıcaklığını taşıyanların, her yıl olduğu gibi; bu ikiyüzlülüğü durduracak eylemliliklerle; hayatın diğer alanlarıyla da bağlantı kurarak mücadeleyi genişletiyor ve yükseltiyor. Bunlardan birisi ise, bu yıl 3. kez karşılaşacağımız Uluslar arası İşçi Filmleri Festivali, festivale dair festival organizasyonuna görev alan gönüllü arkadaşlarımızla uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Festival organizasyonunda anarşist,sosyalist,komünist özgürlükçü bireylerin ve emek örgütlerinin birlikte varoluşu, totaliterci bir yapıya bürünmeden; ticari hiçbir kaygı gütmeden; farklılıklarla bir aradalığın güzelliği temelinde ortaklaşabileceklerinin sözün ötesinde pratiğini de gerçekleştirmenin bir diğer örneği oluyor. Sohbetimiz; festivalin dünü, bugünü ve yarınına; öğrendikleri ve paylaşabildiklerine dairdi. Türkiye Devleti'nin şu andaki siyasi iktidar sahiplerinden AKP'nin ve modern faşist devletin yaratmaya çalıştığı tek boyutlu gerçeklik algısının şiddeti kullanmasını yasallık silahıyla eline almış olan Polis'in ve Ordu'nun 1 Mayıs'ta sokakları emekçilere, işçilere, devrimcilere kapatmak için gaz bombları, silahlar, panzerler, kendisinin imzasını attığı savaşlarda kullanılmasını kendisinin yasakladığı kimyasal gazlarla korkutmaya ve evlere hapsetmeye çalıştığı emeğin birliğinin "şenlikli festivali" isyanı herşeye rağmen "kendince" varolabildi, sokakları doldurdu. Festival 1 Mayıs sonrasında salonlarda ve sokaklarda direnişin salt bir günden ibaret olmadığının, çok boyutlu özgürlük mücadelesinin çok boyutlu bir biçimde sürdürülmesinin bir pratiği olarak devam ediyor. Sokakları dolduranlar, sokaklardan salonlara, salonlardan sokaklara, isyana, özgürlüğe ve devrime, hayata, şimdi ve yine ve yeniden! "Aşk olsun" hepimize!
Röportajın Devamı için tıklayınız....
Festival ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi almak, filmler hakkında bilgilenmek, festival gazetesine ve festival kataloğuna ulaşmak için festival sitesine aşağıdaki banere/animasyona tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Sendikalı oldukları işten çıkarılan 400 Yörsan işçisinin direnişi 132. gündür devam ederken, işçilerle dayanışmak, direnişlerine destek vermek adına Yörsan ürünlerini boykot etmeye çağırıyoruz!!!!.
İnsan türünün dünya üzerinde ayak basmadığı ve yaşamadığı bir coğrafya yok. Yine aynı dünyanın her coğrafyasında, her gün yüzlerce insanın kanının döküldüğü savaşlar hüküm sürüyor. İnsanlık din, etnik köken, ekonomik çıkarlar ve kimi zaman da demokrasi için katliam yapıyor; şiddeti egemen kültür olarak hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak yaşatıyor.
İnsanlık ürettiği savaşlar için yaratıcılıkta hiçbir sınır tanımıyor. Geliştirdiği bilim ve teknolojiyi önce askeri kullanımın hizmetine sunuyor ve çıkarılan her yeni savaşta akla hayale sığmayan zulüm biçimleri geliştiriyor.
Ama aynı insan türünün sayıları hiç de azımsanmayacak kadar çok başka fertleri ise, her şeye inat ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı savunuyor. O insanlar için barış, iki savaş arasında geçirilen zaman değil. Tam tersine barış onlar için en doğal talep ve yürüdükleri yolun ta kendisini ifade ediyor.
haberin tümü
19 Nisan Cumartesi günü İstiklal Caddesi, "biz erkek değiliz" sesleri ile çınladı. İtalyan sanatçı Pippa Bacca ile gündeme taşınan, aslında gazetelerin üçüncü sayfalarında artık sıradan bir olay olarak görmeye alıştığımız tecavüze ve erkek egemen anlayışa "biz erkek değiliz girişimi" katılımcısı erkekler ve aynı göğün yarısını ellerinde taşıyanlar olarak destek veren kadınlar İstiklal Caddesinde yoğun katılımlı bir eylem yaptılar.
"Biz erkek değiliz girişimi" üyeleri, erkek egemen sistemin reddi anlamında taktıkları duvaklarla, "öldürmek erkeklikse, tecavüz etmek erkeklikse, homofobik olmak erkeklikse, askere gitmek erkeklikse biz erkek değiliz" yazılı dövizler ile Galatasaray Lisesi önünden Taksim meydanına yürüdüler. Yürüyüş sırasında biz erkek değiliz sloganlarına ve alkışlara çevredende yoğun bir katılım oldu.
Taksim meydanında okunan basın açıklamasından sonra eylem "şimdilik" sona erdi. Eylemde okunan basın açıklaması :
Pippa Baccanın korkunç ama çok da sıradışı olmayan ölüm biçimi, yani tecavüz edilerek öldürülmesi, sansasyonel bir durum yarattı bu defa. 8 martta başladığı yürüyüşünü savaşların olduğu ya da güvenliksiz olarak nitelenen bir rotada gerçekleştiren bir kadın sanatçı ve yabancı olmasıydı bu sansasyonun nedeni. Trajik bir biçimde dikkat çekmeye çalıştığı öntargıların kurbanı olması da vicdanları sarstı belki.
Ama ikiyüzlülüğü de ortaya çıkardı bu olay. Sanki bu ülkede hergün namus-töre-iffet adına kadınlar öldürülmüyormuş gibi; biz Avrupanın ahlaksızlığını almadık minvalinde nutuklar çeken bir başbakan yokmuş gibi, kadınlara yönelik taciz-tecavüz-salsırı ve öldürme olayları nerdeyse sıradan olaylar değilmiş gibi, medya ve yetkililer namusumuzu hemen temizleyiverdiler. Bizi elaleme rezil eden bir alçak hemen derdest edildi. Hemen diplomatik yollarla özürler dilendi, manşetler atıldı, haber bültenlerinde alçak tecavüzcü teşhir edildi. Sanki iffetsiz Avrupalı kadınlara yönelik taciz ve tecavüzün neredeyse bir milli erkek sporu haline gelişi, sokaklarda kadınların her an tacizle karşılaşabiliyor olması, bir kuytuda ya da herkesin gözleri önünde öldürülüyor olması, intihara zorlanıyor olması başka bir ülkeye ait olgularmış gibi; sanki AKPli bir kadın milletvekilinin sonuçlarını bile açıklamaya ürktüğü ensest araştırması başka bir ülkede yapılmış gibi.
haberin tümü
Avrupa 5. Küresel Eylem Toplantısı Atina 20 / 27 Ağustos
PGA- 1988 de başladı, ve çeşitli antikapitalist ve otorite karşıtı prensiplere uygun (yazının sonunda PGAnın temel ilkelerini bulabilirsiniz) ortak çaba ve uygulamaları paylaşan grupları ve insanları koordine eden yaygın bir yapı ve araç oldu. PGA, G8, WTO, Dünya Bankası ve IMF ye karşı uluslararası eylem günlerinin yanısıra, 1999 da Kıtalararası karavan projesine ön ayak oldu. PGA, Seattleda, Cenovada, Pragda ve bunlardan daha az popüler birkaç eylemde de , pekçok hareket ve düşüncenin arkasındaki harekete geçirici güçtü. Uluslararası teşebbüsler ve yerel çabaların birleşme noktasında, PGA ye yakın gruplar şu anda durgunluğu önlemek için yeni yollar arıyor.
Avrupada, PGA ilkeleriyle bağdaşan gruplar 2 yılda bir, ev sahibi kolektifin aracılığıyla buluşuyorlar. 1998 den beri, bu konferanslar, bizim ortak eylemlerde daha iyi organize olmamızı sağlayan bağlar kurma ve deneyim ve bilgi değişimi günleri için fırsat olagelmiştir.
PGA-Avrupa nın 5.toplantısı, bu kez, Yunanistanda gerçekleşecek
PGA Avrupanın son toplantılarında açılan tartışmayı organize ve koordine etme sorumluluğunu Balkanlardaki merkezsiz bir aktivist ve kolektifler ağı üstlendi (decentralized Balkans network). Bu durum bu insiyatifin en büyük avantajıdır. Toplantıyı düzenleyen, geçmişteki diğer konferanslarda olduğu gibi yerel bir kolektif değil, onun yerine, canlı ve merkezsiz bir Balkan ağıdır.
haberin tümü
Yaşamakta olduğumuz birçok olay, üçüncü sayfa ülkesindeymişiz hissi uyandırıyor.
Pippa Baccanın korkunç ölümü ikiyüzlülüğümüzle yüzleşme fırsatı verebilir belki. Kadınlara yönelik baskılar ve saldırıların sıklıkla yaşandığı bir ülkedeyiz. Pippa T.C. devleti vatandaşı olsaydı, büyük ihtimalle, üçüncü sayfa haberi olarak kalacaktı bu olay. Ele güne rezil olduk kaygısıyla verilen demeçlerin, yapılan haberlerin her tarafında ikiyüzlülük akıyor. Bu ülkede kadınlar yoğun bir şekilde şiddete ve saldırıya maruz kalıyor, öldürülüyor ve buna birçok kisve bulunuyor. Biz bu kisveleri reddeden erkekler olarak, tepkimizi göstermek için bir yürüyüş/gösteri yapacağız. Tecavüz etmek erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ! Namus bekçiliği yapmak erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ! Öldürmek erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ! Homofobik olmak erkeklikse BİZ ERKEK DEĞİLİZ! diyeceğiz ve kara duvaklar takıp yürüyeceğiz. Yanlız değiliz; kadınlar da bizimle olacak. Üçüncü sayfa ülkesinde yaşamak istemiyoruz! KARA DUVAKLI ERKEKLER. Buluşma yeri: Galatasay Lisesi ile Yapı Kredi Bankası arasındaki heykelin önü Zaman: 19 Nisan Cumartesi Saat : 17.45
haberin tümü
Zabalaza Anarşist Komünist Cephesi ( http://www.zabalaza.net )
Güney Afrika Ulaşım İşçileri Sendikasının (SATAWU) üyelerine Zimbabweye gönderilecek Çin silahlarını boşaltmayı ve taşımayı yasaklayan kararını selamlıyoruz ve destekliyoruz. Bu işçi sınıf dayanışmasının ve enternasyonalizmin cesaretlendirici bir işaretidir ve bu tür eylemlerin gerçekten silahların hedeflerine, yani Zimbabwe Savunma Kuvvetlerine, ulaşmasına engel olacağını umuyoruz.
Aynı zamanda ulaşım işçileri başarısız olursa, Zimbabwe cumhurbaşkanı Robert Mugabenin dostları direnişi atlatmanın bir yolunu bulursa, Zimbabwe halkının yanında olan herkesin tavır almaya hazır olması gerekir. SATAWUnun eylemi silahların Günay Afrika toprakları üzerinden imbbaweye ulaşmasını durduramazsa ülkedeki tüm ilerici kuvvetleri müdahalede bulunmaya çağırıyoruz.
29 Mart 2008de Zimbabwede parlamento, başkanlık ve belediye seçimleri gerçekleşti. Bu, Demokratik Değişim Hareketinin (MDC) Robert Mugabenin 28 yıllık iktidarını yerinden etme denemelerinin sonuncusunu temsil ediyordu. Bir dizi çekişmeden sonra bu denemeler 2000 yılından beri bir kördüğümle sonuçlanmıştı.
Parlamento seçimlerinin sonuçları MDCnin dar bir çoğunluğa sahip olduğunu gösterdi, ama başkanlık seçimleri anlaşılmaz şekilde ertelendi. Bunun hedefi, büyük olasılıkla Mugabenin ejimine yoksullaştırılmış ve zalimce yönetilen kitleler üzerindeki otoritesini yeniden gösterme
fırsatı vermekti.
Gerçekler dünyanın ilerici güçleri tarafından ve ekonomik, toplumsal ve siyasal eşitlik ve adalet için mücadele edenlerce iyi biliniyor. Şimdi Mugabenin bu açık tutumu karşısında, roketatarlar ve kalaşnikoflar içeren Çin silahları sevkiyatı biçiminde yeni bir tehlike gündeme geldi. Bunların Zimbabwedeki demokratik güçleri bastırmak için kullanılmasından ve bunun sonucunda da binlerce Zimbabwelinin hayatını kaybetmesinden korkuyoruz.
Zimbabwe halkının ırkçı egemenliğe karşı kahramanca direnişini ve 1980de Ian Smith rejimini başarıyla alt etmelerini hatırlıyoruz. Direniş hem Zanla ve Zipra gerillalının dahil olduğu çoğulcu, hem de beyaz Rodezyalıların çoğunluğu bağımsızlıktan sonra ülkeyi terk etmeyi tercih etse de çok-ırklı bir yapıya sahipti.
Ama apartheid kalıntılarının suikast denemelerini göz önüne alındığında bir miktar gerçekliği olsa da Mugabenin paranoyasının halkın davasına verdiği büyük zararı da biliyoruz. Matabelelandın [1] ölüleri için ve Murambatsvina Operasyonu [2] sonucunda yerinden edilenlerin adalet
çığlıkları bu zararı en iyi şekilde gösteriyor.
Şimdi tüm dünyanın gözleri önünde ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu tahmin edildiği gibi bilindik etkisiz taahhütleri arasında sallanırken Mugabe sadece muhalefetin bir adım önüne geçmedi, halkının geleceğini de çaldı.
Basın mensupları ülkeden atılıyor ve seçim gözlemcileri çoktan kaçtılar. Artık sokaklarda akacak olan kan görünmez ve denetlenemez olabilir: İşkenceler, cinayetler, tahliyeler, mala el koymalar ve saldırılar hakkında sınırlı raporlar gelmeye başlıyor.
Ve şimdi bu rejime Çin silahı sevkiyatını suçüstünde yakaladık. Gerilemesinin son aşamasındaki bu rejim, dünyanın en yüksek enflasyon oranlarına ve düşünülebilecek en çirkin toplumsal çürüme belirtileri sergileyen bir egemen sınıfa sahip.
Tüm ilerici grupları, örgütleri ve bireyleri barışçıl yollarla veya gereken şiddeti kullanarak dünyanın en berbat diktatörlüklerinden birine silah sevkiyatını fiziksel olarak engellemeye çağırıyoruz. Bu çağrı, dünyanın ilerici kuvvetlerini bu konuyu gündeme taşımaya ve olası katliamları engellemeye de davet eder.
Bunlar yapılabilir:
* Güney Afrika liman otoritelerine silah sevkiyatının bu topraklara ayak
basmaması için bası yapmak;
* Güney Afrika, Çin ve Zimbabwe elçiliklerini, bu devletlerin sıradan
insanlarına değil, hükümet temsilcilerine karşı nöbetler, protestolar ve
diğer şiddet içermeyen doğrudan eylemlerle hedef almak;
* Sevkiyatın planlanan rotası ve şekli hakkında bilgileri toplamak ve
yaymak;
* Bu rotaları şiddet içermeyen yollarla keserek silahların hedeflerine
ulaşmasını engellemek;
* Eğer silahlar oraya erişirse, Güney Afrika-Zimbabwe sınırını kapatmak;
* Ulaşım işçilerinin silah sevkiyatını boşaltma ve ulaştırmayı
reddetmelerine destek olmak ve sürdürülmesine yardımcı olmak;
* Bu görevde baskı altına alınabilecek ulaşım işçilerinin ve diğer
herkesin yanından olmak;
* Bu mücadeleyi doğrudan Çinin Tibet halkını bastırma seferberliğini parçalamaya yönelik uluslararası muhalefete bağlamak ve 2008 Olimpiyatlarını milliyetçi spor karşılaşmalarının devasa insan hakları ihlallerini gizlemek için kullanıldığı Nazi Almanyasındaki 1936 Olimpiyatlarının bir benzerine çevirmek.
Bunları biliyoruz:
* Çin Okyanus Ulaşım Şirketine ait An Yue Jiang adlı bir Çin gemisi Zimbabweye gönderilecek silahları Durban limanına bırakmış durumda.
* Kargo, küçük silahlar ve kalaşnikoflar için yaklaşık üç milyon mermiyi, 3 500 havanı ve havan topunu ve roketatarlar için 1 500 roketi kapsıyor ve toplam değeri 1,2 milyon dolar.
* Geminin sevkiyat işlemlerinin seçimlerden sadece üç gün sonra tamamlandığı iddia ediliyor.
* SATAWU silah sevkiyatını boşaltmayı ve taşımayı reddediyor, ama bu başka birinin bunu yapmayacağı anlamına gelmiyor.
* Zimbabwenin başkenti Hararede on kadar silahlı Çin askerinin askeri yetkililerle beraber olduğu görülmüş.
SEVKİYAT HALKIN DOĞRUDAN EYLEMİYLE DURDURULMALI!
MUGABE DÜŞECEK! BİZ, AFRİKA HALKI, ONUN YERİNE GEÇECEĞİZ!
Notlar:
[1] 1982-83 yıllarında gerçekleşen Matabeleland Katliamı iktidardaki ZANU-PFnin Matabeleland bölgesinde yaşayan Ndebele halkına karşı giriştiği bir etnik temizlikti. Yaklaşık 20 bin insanın hayatına mal oldu.
[2] İngilizceye Çöpü Atma Operasyonu olarak da bilinen Murambastvina Operasyonu, gecekondu mahallelerine yönelik şiddetli bir temizlik hareketıydı. 2,4 milyon insnaın yerinden edilmesiyle sonuçlandı. Bkz.
http://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Murambatsvina
Kaynak: http://www.anarkismo.net/newswire.php?story_id=8662
Pippa Baccanın tecavüze uğrayarak katledilmesini protesto eden kadın örgütleri, Ankara Kızılay Atatürk Bulvarı'nı trafiğe kapattı. Tecavüz her yerde öfkemiz büyük pankartını açan kadınlar, daha sonra Gima önünde bir açıklama yaptılar.
Sendikalaştıkları için işten atılan ve mücadelerini aylardır işyerlerinin önünde sürdüren Yörsan işçileri, Arçelik işçileri, Cerrahpaşa ve Çapa hastanesi'ndeki temizlik işçileri birbirinin sesine ses gücüne güç katmak için bir araya geliyorlar.
Sendika hakkımız için 19 Nisan Cumartesi günü saat 14.00'de Taksim Tramvay durağında buluşup topladığımız binlerce imzayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na göndermek için Galatasaray Postanesi'ne yürüyoruz.
Tüm emekçileri ve duyarlı herkesi gücümüze güç, sesimize ses katmaya çağırıyoruz.
Ya hep beraber ya hiçbirimiz
Toplam 21.5 ay hapis cezasına çarptırılan, 7.5 ay hapis yattıktan sonra infaz yasası gereği 28.07.2007 de tahliye edilen vicdani retçi Halil Savda, Yargıtay tarafından onanan, “emre itaatsizlikte ısrar” suçlamasıyla ikinci kez yargılanarak mahkum edildiği 15.5 aylık hapis cezasını çekmek üzere bir kez daha Çorlu Askeri Hapishanesi'ne götürülüyor.
Vicdani retçi İsmail Saygı'nın Maltepe Askeri Cezaevi'nde şiddet görmesini ve tutuklanarak Kars'a gönderilmesini protesto etmek için 27 Mart 2008, Perşembe günü, saat 13.00'de Galatasaray Meydanı'nda yapılan Vicdani Retçi İsmail Saygı ile Dayanışma İnisiyatifi'nin basın açıklamasını okuyan Halil Savda, polis tarafından yapılan kimlik kontrolünde gözaltına alınmıştı.
[ savaskarsitlari.org ]
haberin tümü
Ocak 2003'te kuruluş nedenlerini Bağımsız Basın Merkezi - İstanbul (Indymedia-İstanbul) girişimi genelgeçer ve egemen' basın yayın organlarının ya da/ve de kartellerinin, dünya ve ülke egemenlerinin yandaş olduğu statükolar doğrultusunda, birçok gerçeği haber süsü altında çarpıtarak hatalı/yanlış ya da eksik istihbarat/bilgi/veri sağlamalarından rahatsızlık duyan bir grup insanın meydana getirdiği bir oluşumdur.
Bu girişim Türkiye içinde ve dışındaki haber edinme kaynaklarını göz ardı etmeksizin kendi haber ağını oluşturmayı ve Türkiye ile dünyada mümkün olan en geniş kitlelere - internetin ülke insanlarınca hâlâ zor ulaşılabilen bir iletişim aracı olması gerçeğine karşın - sesini duyurmayı amaçlamaktadır.
Site Türkiye'de neyin, niçin, nasıl, nerede, ne zaman ve kim tarafından' yapıldığını aktaran ve her türlü basınsal çarpıtmaların yıkıcı etkilerine karşı duran bir oluşum olmak amacıyla yola çıkmıştır ve yoldadır.
Bağımsız Basın Merkezi-İstanbul (Indymedia-İstanbul) egemen basın yayın kanalları aracılığı ile sesini duyuramayanların sesine aracılık edecektir. metniyle açıklayarak yayına başlayan ve aradan geçen beş yılda bu ilkelerinden taviz vermeden yayın hayatını sürdüren İstanbul Indymedia'ya erişim engellendi.
Erişimin engellenmeye başlandığı saatlerde sitede şu yazı görünüyordu: BU SİTEYE ERİŞİM ENGELLENMİŞTİR / Gaziantep Araban Sulh Ceza Mahkemesi , 21/03/2008 tarih ve 2008/418-171 nolu kararı gereği bu siteye erişim TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI'nca engellenmiştir. Bunun üzerine Araban'a giden avukatlar Araban Sulh Ceza Mahkemesi'nin böyle bir kararı olmadığını öğrendiler. Avukatlar Araban'dan ayrıldığı saatlerde sitemiz bir süreliğine açıldı. Çok kısa bir süre sonra ise siteye erişim tekrar engellendi ve bu sefer sitede BU SİTEYE ERİŞİM ENGELLENMİŞTİR / Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi , 21/03/2008 tarih ve 2008/418-171 nolu kararı gereği bu siteye erişim TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI'nca engellenmiştir yazısı görünmeye başlandı. Aynı tarihler ve karar numarası olmasına karşın sadece mahkemeler değişmiş, Gaziantep Araban Sulh Ceza Mahkemesi'nin yerini Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi almıştı. Şu an için siteye erişim Türk Telekom DNS'leri üzerinden hala engelleniyor.
Indymedia sansürle susturulmaya çalışılıyor. Ama sadece çalışılıyor, çünkü internette sansürün teknik olarak olanaklı olmadığını TC savcıları henüz öğrenemedi. Indymedia yayınına devam ediyor. İstanbul Indymedia'ya farklı yollardan ulaşabilirsiniz. Bu yollardan bazıları:
- http://istanbul.bbm.indymedia.org adresi.
- http://anonymouse.org/anonwww.html adresi üzerinden bağlantı
- Ağ bağlantınızın DNS ayarlarını değiştirmek.
2. ve 3. yöntemi engellenen tüm sitelere erişim için de uygulayabilirsiniz.
Sitemizin farklı adreslerden değil kendi adresi http://istanbul.indymedia.org üzerinden izlenebilmesi için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. http://istanbul.indymedia.org adresinden yayınımız halen devam ediyor, Türkiye'den Türk Telekom bağlantıları ile siteye ulaşmaya çalışan ve engellenen izleyicilerin sitemize ulaşması için kullanabilecekleri yöntemleri duyurursanız İstanbul Indymedia'yı susturmaya yönelik bu uygulamayı kolaylıkla aşabiliriz.
Dayanışmayla.
İstanbul Indymedia - BBM Gönüllüleri
haberin tümü
İstanbul-bbm [ sayfabaşı ]
|